AHLÂK ÖĞRETİLERİ
(MUTLULUK AHLÂKI – EUDAİMONİSM)
Bir insanın ahlâki görüşü, düşünüşü “iyi” anlayışı içinde bulunduğu çevre, toplum ve kültür dünyası ile ilgilidir. En ilkel toplumun bile kendine göre bir ahlâk anlayışı var. Ahlâk her alanda hayatımızın içinde, davranışlarımızın pek çoğu ahlâkla ilgili eylemlerdir.
Ahlâkın içeriği çeşitli çağlarda , çeşitli uluslarda, çeşitli çevrelere göre değişiyor.
– “Ahlâk ilkeleri “ göreceli değerlerdir.
Her ahlâk görüşü kendi amacını en üstün görür. İnsanları kendi itaati altına almak ister. Hatta onları yok etmek ister. Bu bakımdan her ahlâk “Despot”tur. Ama yürürlükteki her ahlâk böyle olmak zorundadır, yoksa kendini ortadan kaldırmış olur. Örneğin: Sokrates kendi içinde bulunduğu toplumun ahlâki ilkelerine ve değerlerine karşı çıkmış ve gençliği uyarmıştı. Toplum kendisini gençliği baştan çıkarmakla suçlamış ve ölüme mahkum etmiştir. Biz bugün o topluma baktığımızda toplumun düşüncelerini mi yoksa Sokrates’in “düşünce” ve davranışlarını mı “iyi” ve “değerli” buluyoruz.
- İnsanın eylemlerini “ahlâk” bakımından “değerli” ya da “değersiz” kılan nedir?
- “İyi” ile “kötü” yü insanın ayırabilmesidir. Bu da Sokrates’ ten beri üzerinde düşünülen bir problem.
İyi nedir ? Bu iyi sözünden her insan başka bir şey anlar, iyinin ne olduğunu tanımlamak söz konusu olunca bunun pek de kolay olmadığı görülür, herkes kendine göre tanımlar bu kavramı.
Çeşitli ahlâk öğretileri nin “iyi” yi tanımlaması değişiktir. “İyi” haz (hedone) olur. “Mutluluk” (eudaimonia) olur. “Ödevini yerine getirme” “doğruluk” ”sevgi” olur.
Bir görüşe göre ise: Gerçek anlamda “iyi” insanın kendini gerçekleştirebilmesidir.
(Wittgenstein’a göre) (iyi ile (kötü) ilk olarak isteyen özne sayesinde ortaya çıkar. Cansız maddenin olduğu dünya kendi başına ne iyi ne kötüdür. Tasavvur dünyası ne iyi ne kötüdür. Tersini isteyen öznedir. İsteyen öznenin (mutlu) veya (mutsuz) olması gerekir. (Mutluluk) ve (mutsuzluk) dünyaya ait olamazlar. Nasıl ki (özne) dünyanın varoluşunun bir varsayımı ise, öznenin (iyi) ve (kötü) yüklemleri özellikler değildir.
- Burada öznenin özü örtülüdür.
ANTİK ÇAĞ
(MUTLULUK AHLÂKI – EUDAİMONİSM)
Yunan aydınlanmasında sofistlerde, Sokrates’ te, Sokrates’ten sonraki okullar da (Ethik) hep (Eudaimonist) karekterlidir.
18. Yüzyıl aydınlanmasında da aynı karekterleri buluruz. Eudaimonism bütün felsefe tarihi boyunca çeşitli biçimlerde ortaya çıkmıştır.
– Eudaimonia sözcüğü neyi dile getirir ?
Hayatın amaç ve değerinin insan ruhunda bulunduğunu dile getiren bir kavramdır. Bu kavram Sokrates’ten sonraki ahlâk felsefesinin temel kavramı olmuştur.
Değerler toplumdan topluma değişir ve sadece göreceli değerler olduğunu tarih içinde görürüz.
KYRENE OKULU
(TAD ALMA VE ÖLÇÜLÜ OLMA SANATI USTASI)
(ARİSTİPPOS – İ.Ö. 435)
Mutluluk ahlâkı bazen (mutçuluk) bazen (hazcılık) biçimine girer. En tipik örneğini Kyrene okulunun kurucusu Aristippos’ ta buluruz.
Aristippos’ a göre: (Haz) Hedone biricik iyi olandır. Hayatın amacıda en yüksek hazza erişmektir. En yüksek hazda en yoğun hazdır.
“Hazzı” sağlayan şey iyidir. “Acı” veren şey kötüdür. Bu ikisi dışında kalan şeye aldırmamalıyız. Hazzı istemek insan için en tabii duygudur.
“İstemin” ve “iradenin” biricik amacı hazdır. “Haz” ile “iyi” aynı şeydir.
- Kyrene okulu için “ahlâki” “ilke” hazdır. Tek tek bu andaki haz duyumlarıdır. “Geçmiş” ve “gelecek” teki duyuumlar haz duyumları olamazlar. Çünkü geçmiş artık yoktur. Gelecekte henüz gelmemiştir. Burada değildir.
- Kyrene’liler “haz” zı “şimdiki an’a” bağlamakla maddi “haz” ve “acılara” “ruhi hazlardan” daha fazla değer vermiş olurlar . Çünkü maddi duyumlar “şimdi” nin duyumlarıdır.
- “Ruhî duyumlarda” ise “geçmiş” ve “gelecek” unsurlar var.
- Biricik yaşama bilgeliği içinde bulunduğumuz “an” dan tad alma sanatıdır. Sadece “şimdi” bizimdir. Hazzın nereden geldiği önemli değil. Hazlar arasında hiçbir ayrım yoktur. Kyrene’liler için “maddi hazlar” “manevi hal” ve acılara temel teşkil ederler.
- Manevi haz anı aşar ve evrensel bir unsuru içinde taşır.
- Manevi haz, fiziksel hazzın yerine konabilir. Ama algılanan elle tutulan bir şey değildir.
* Sokrates ‘te eudaimonia (mutluluk) “ruhun sürekli olan sağlığı ve esenliği “ idi.
* Aristippos “haz” değince “ruhun sürekli olan bir durumunu” anlamaz. Ona göre mutluluk “bir anlık haz duygusudur” . Bir andaki hazdır.
* Sokrates “iyi” nin ne olduğunu kesin olarak belirtmemişti. “İyi” ye yönelmeli “iyi” yi gerçekleştirmeye çalışılmalıdır. Böylece “erdemli” olunur.
* Aristipos için “iyi” hazdır. “İyi” ile “haz” aynı şeydir.
– Aristipos haz öğretisini (hedonism) sofistlerden aldığı (sensualism – duyumculuk) üzerine kurmuştur.
Bilgi öğretisi özü bakımından, Proto gorasçıdır, Sadece duyumlarımız bize açık bilgi verir. Bu duyumu meydana getiren “nesne” vardır. Ama biz onu bilemeyiz. Bütün algılarımız bizim kişisel durumlarımızın duyumlarından başka bir şey değildir.
Kyrene’ lilere göre (iyi) (doğru) (kötü) sadece uzlaşımlardır.
EPİKUROS (İ.Ö. 341 – 270)
Epikuros da pratik felsefe, yani “ethic” en tepeye konmuştur. Mantık fiziğin hizmetine, fizikte ethiğin hizmetine konmuştur. Duygular, yani “haz” ve “acı” da kendisine çabalanması yada kaçınılması gerekenin kriterium’larıdır. Ethik insanlara mutluluğun özünü ve mutluluğa götürecek yolları öğretir.Epiküros mutluluğun asıl temelini ruhun dinginliğinde ya da “ATARAKSİA” da, acıdan huzursuzluktan kurtulmuş olmada bulur. Ataraksia insanın tinsel özelliklerine dayanır. Tinsel hazlar bedensel hazlardan daha yüksekte bulunur. En yüksek haz en yoğun olan değil, sürekli olan bütün hayat boyunca sürebilecek olan hazdır. “RUHUN SARSILMAZLIĞI İLKESİ OLAN MUTLULUK (ATARAKSİA) EN YÜKSEK DEĞERDİR.”
KYNİKLER OKULU
Kurucusu Atina’lı Antisthenes (İ.Ö. 444 – 368)
Kynik: Köpek gibi olan, köpek tutumunda olan. Köpeksi demektir.
Kyniklerin ana düşüncesi “erdem” in kendi kendine yeterliliğidir. İhtiyaçlarında hazlardan bağımsız olmakla, ereklerine ancak “haz” dan kaçınmakla erişeceklerine inanıyorlardı.
Yoksul bir hayat sürüp dilenci gibi yaşıyorlardı. Yatak bile onlar için fazlaydı. Tabiata uygun yaşamak, en basit ihtiyaçlarla yetinmek. Buna alışmak içinde kendini maddi manevi sıkıntıya koymak gerektiğine inanıyorlardı. Düşmanların yaptığı kötülükleri bile kabul etmeli, çünkü düşmanın yaptığı kötülük insanın kendini tanımasına yardım eder. Hayat artık çekilemeyecek bir biçim alırsa, insanın kendini öldürerek özgürlüğünü kurtarmasını da kabul ederler. İnsan ruh’i ihtiyaçlarında da kendi kendine yetebilmeliydi. Kendi gücünün dışında hiçbir şey insanın mutluluğuna etki yapmamalıydı.
- Antisthenes şöyle der: “Doğruluk kitaplarda değil, ruhta yazılmış olmalıdır.”
- “İnsan ancak ruhu özgür olunca mutluluğa kavuşur.”
- “Erdem insanın mutlak olarak “özgür” olması demektir.”
* Erdem bilgeliktir. Ya da bilgidedir. (Phronesis) Erdem edimlerdedir. Sözle öğretilemez. Alıştırma ve çalışmalarla buna erişilir. Yaşamın ereği mutluluktur. Mutluluğa ancak boş kuruntulardan kurtulup ruh dinginliğine kavuşunca varılır. İnsanın her türlü gereksinmeye bağlılıktan kurtulması demektir. Bu ideal’de Sokrates’te gerçekleşmiştir.
Yalnız erdem insanı mutlu yapar. Yalnız ruhun iyiliği bir değerdir. Erdem nerededir? Sokratres ile birlikte Antisthenes şu cevabı verir; Erdem bilgeliktedir. Ya da bilgidedir. Yaşamaya değer katan biricik şey akıldır.
– Phronesis: Doğru görüş ya da bilgi, aklın kanununa korkusuzca itaattir.
Erdem öğrenimle ortaya çıkar. Erdem unutulmazdır. İnsan onu bir kez öğrendimi bir daha unutamaz.
Antisthenes “dialektik “ ve “bilimlerle” insan düşüncesinin biçim kazanacağına (formation) da pek inanmaz. Kynik’ler her türlü intellektüel eğitimi reddediyorlar.
“İnsan bilge ise, okumayı öğrenmesi de gerekmez.”(Bozulmamak için)
“Kendimizden kendi içimizden başka her şeye kayıtsız olmalıyız. Hiçbir şeye aldırış etmemeliyiz. Ancak yosulluğun ve zenginliğin, şeref ve utanç verici olanın, acı ve hazzın, yaşam ve ölümün üstüne yükselebilen kimseden korkmayın ve kaygılanmayın. Ancak böyle bir insan alınyazısına meydan okur. Ancak böyle bir kimse “özgür” ve “mutlu” dur. (Stoa’ lılarda aynı görüşü ileri sürüyorlar.)
Halk tanrıları gelenekten geliyor. Gerçekte ise bir tek tanrı vardır. Görülmez ve tasavvur edilemez. Tanrıya erişmek için bir tek yol vardır. “Erdem”. Bütün öteki şeyler boş inançtır. “Bilgelik insanı tanrıya dost yapar”
* Bilge: Her türlü bağlantıdan bağımsız olmalıdır. İhtiyaçlardan, isteklerden, önyargılardan insanları kendine çekmek bilgenin ödevidir. Bilge olan, ilkel insanın hayatının, medeni olanlara “erdem” dersi vereceğine inanırlar. İnsan yığınları hazlarının kölesidir. Kuruntu hastasıdır.
– Kynik’ler insanların yöneticisi olduklarına inanırlar. Diogenes’in esir pazarında satılığa çıkarıldığı zaman alıcısının ne bildiğini kendisine sorması üzerine verdiği cevap: “İnsanları yönetmek.”
Diogenes devam eder; “Bilge insan kölede olsa özgürdür, dış görünüşün hiç önemi yoktur.” İnsanlar yeryüzünde ya “erdem” lidir ya da “kötü” dür. Bu ikisi dışında insanlarda başka özellik yoktur.”
SOFİSTLER (İ.Ö. 5. YÜZ YIL)
(Yunanca Sophisties – “Bilen” – “Bilgili Kişi” demektir.)
Sofistler ilk defa “ahlâk kanun” larını incelemeyi, eleştirmeyi bunların geçerliliklerinin neye dayandıklarını sorgulamışlardır. “Yunan aydınlanması” ile bu değerler sallantıya girdi.
Ahlâk kanunlarının genel geçer bir değeri olmadığı sonucu çıkarıldı.
- Ahlâk kanunları, ahlâk ilkeleri doğadanmı gelir ?
- Yoksa bunlar insanlar tarafındanmı konulmuştur ?
Sofistlere göre; Ahlâk kanunları insanlar tarafından bir koyumdur. Bütün ahlâk ilkeleri, doğadan değil, koyumlardan ortaya çıkar.
– Bütün ahlâk yargılamalarıda bir uzlaşımdır. (Convention)
Ahlâk kanunları uzlaşım olunca, insanlar tarafından konulmuş olunca, onların “mutlaklığı” ve “genel geçerliliği” ortadan kalkar.
Her zaman her yerde geçen bir “iyi” de yoktur.
İyinin kendisi diyede bir şey olamaz. Sadece iyinin değişen içerikleri vardır.
Eleştiri: Hazcılık (hedonism) , mutlulukçuluk (eudaimonism) her şeyden önce “bireyci” hatta egoist kuramlardır. Burada tek kişinin mutluluğu amaçtır.
Antik çağda geliştirilip yaygınlaşmış bu kuramlar “modern ethik” kuramlarının çoğunu etkilemiştir. Bu kuramlar yararlı (utilitarizm) adı altında toplanır. (Utilis) Latince yarar anlamına gelir.
STOA AHLÂKI
(DİREKLİ GALERİ)
(KIBRISLI ZENON – İ.Ö. 3. – 4. YÜZYILLARDA)
Stoa felsefesinde “hedonizm” ortadan kalkar. “Haz” bir duygulanımdır. Duygulanımlar ise insanda en aşağı olan insanı köleleştiren, yenilmesi gereken şeylerdir.
“İnsan hergün kendisine hesap vermeli, ve kendisini yargılamalıdır.”
Genel ahlâk ilkeleri 3 çeşittir:
- En yüksek iyi: Doğaya uygun bir yaşamda bulunabilir.
- Erdem: Yaşamın akla uygun olması . “Genel dünya düzeni ile uyum halinde olmalıdır”
- Bilge: Ruhun dinginliği, insan sevgisi, ödevlerin yerine getirilmesi.
İnsanın doğaya uygun olmasını sağlayanda “evrensel kanunun bilgisi” bu kanunun akılla görülüp bilinmesidir. Doğaya uygun yaşama ilkesini Zenon “insanın kendi kendisiyle uyum içinde yaşaması” formülüyle dile getirmiştir.
İnsan evrensel kanuna uymayan hiçbir şey yapmamalıdır. Bu kanunda her şeyde olan “akıl” dır. “Logos” tur. “İyi” ve “kötü” insanın kendi elindedir. Kendi elinde oluncada akla” ve kendi “doğasına” uygun yaşama insan için “ödev” olur. Ödevini yerine getirmekte “erdemli yaşama” ile olur. İnsan ahlâk kanununa uyan akıllı bir varlıktır. Bu kanunda onun kendi tabiatıdır.
“Erdem” in dışında hiçbir şey iyi olamaz. Erdem akla uygun eylemdir. Akla uygun eylem yada erdem biricik iyidir. Buna erişmeye çalışmak insan için ödevdir.
Roma Stoa’sının 3 büyük temsilcisi Seneca, Epiktetos, Marcus Aurelius’tur. (Stoa ahlâkı ve görüşleri Roma Hukuku ve Hıristiyan ahlâkına temel teşkil etmiştir.)
SOKRATES’TEN ÖNCEKİ FİLOZOFLARIN AHLÂK GÖRÜŞLERİ:
* Heraklitos (İ.Ö. 540 – 480) : Evrenin bir olan temel maddesi ateştir.Ateş bütün var olanların gerçek temelidir. Bütün karşıtların birliğidir. İçinde bütün karşıtların eridiği birliktir. Evrenin bu kanununu bilmek “Logos”u bilmek, tanımak “aklın ödevidir”. Logos u tanıyıp öğrenen kimsede “doğadaki bu akıl kanunu” nu kendi eylemine ölçü alacaktır.
Evrensel kanunu kendine ölçü alan kimsede hayatın ereği olan mutluluğa erişecektir. Mutlu olmak insanın kendi elindedir. İnsanın ruhu “daimon” ca olması gerekir. Yani insanın mutlu olması kendi iç durumuna bağlıdır. “Daimon” burada dış anlamda değil, iç anlamda “alın yazısı” dır. “BİR İNSANIN KAREKTERİ ONUN YAZGISIDIR.”
* Demokritos (İ.Ö. 460 – 370) : Demokritos’un ahlâk öğretiside Heraklitos gibi “ahlâk üzerine düşünceler” biçimindedir.İnsanın ahlâki değerinin ölçüsü düşünüşüdür. İlk yapılan iş “duygulanımları yenmektir”. “Ruh” hiçbir korku boş inanç yada başka tutku ile bulunmamalıdır. İnsan hayatını “sakin” ve “ölçülü” olarak sürdürmelidir. Demokritos’a göre “daimon” un oturduğu yer ruhtur. Ruh durumlarının övgüye değer olanlarını işaret eder.
İnsanın hayattaki “ödevi “ ve “mutluluğu” “dış dünyanın” verilerinde değil, “iç dünyanın” özelliklerinde aramalıdır.
Euthmania: Ruhun iyi durumda olması (Felsefe tarihine ilk defa bu kavram Demokritos tarafından sokulmuştur.)
Demokritos’a göre: Sadece “doğruluk bilinci” “ruh dinginliği” ni sağlar. Bunun için 3 yol vardır.
- Doğru düşünme
- Doğru konuşma
- Doğru eyleme
İnsan mutluluğu içle ilgili bir şeydir. Ahlâki olanın autonomisi düşüncesi ilk defa Demokritos’ta belirmiştir. Demokritos, Sokrates, Platon ethiğinin büyük idealizmini hazırlamıştır.
“Mutluluk ve ruh dinginliği (iyiliği) sürüde bulunmaz.”
“İnsanın ahlâki değerinin ölçüsüde düşünüşüdür.
Ruh böyle bir durumda olunca insan yalnız iyi olandan sevinç duyar. Kötüyüde istemez. Mutluluğa eremeyişi insanın kendi suçudur.
Mutlu olma sanatı , insanın kendi olanlardan faydalanması ve bununla yetinmesidir. Çok isteyen kimse elinde olanıda yitirir. Aşırı olan “haz” sonunda acı olur. Buna karşılık ölçülülük “hazzı” çoğaltır.
SOKRATES (İ.Ö. 469 – 399)
“Bir şey üzerinde bir şey söylemeden önce o nesnenin özünün ve kavramının araştırılmasını ister.”
- Sokrates’in “kavramsal doğru” aramasında sırf ahlâk kaygıları yüzündendir.
- “Ahlâki bilgi” nin özü iyiliğin bilgisi, doğrunun bilgisidir.
- İnsanın ahlâkça kendini yetiştirmesi ile “bilim” aynı şeydir.
- Kendini bilgili sanmak kuruntusu “gerçek bilgi” ye büyük bir engeldir. Bundan dolayı ahlâk bağıntılarında “kendini tanıma” dan daha zorunlu hiçbir şey yoktur. ”İyi” ve “doğru” nun ne olduğunu bilen kimse erdemlidir, adildir. “İyinin bilgisi “insanı erdemli yapar. Sokrates iyiyi belirtmemiş, iyi “erek “ olarak düşünülmüş bir kavram. Bir insanın hangi şeyin”iyi” hangi şeyin “kötü” olduğunu ayırt edebilmesi onun “bilge” ve “erdem”li olduğunu gösterir. Bilge olan kendini tanır ve yanlışlığa düşmez. Erdemli olmanın faydası insanı “mutlu” kılması. Erdem ruha “mutluluk” “eudaimonia” sağlar. Biz ancak erdemli olmakla, doğru olmakla mutluluğa erişebiliriz. Platon Sokrates’in kavramsal bilgi istemesinden kesin bir “realizm” sistemi , “kavram realizm”i çıkarır.
- Antisthenes ise “nominalizm” çıkarır. Genel kavramlar ona göre sadece düşüncenin nesneleridir. “Atları ve insanları görüyorum ama atlığı ve insanlığı değil.”
- Genel kavramlardan ayrı olarak nesnelerin gerçek olmaları gerektiğini söylüyordu. Burada duyularla algılanan cisimsel şeyleri düşünüyordu.
PLATON (İ.Ö. 428 – 348)
Platon’un ethiğide bütün Yunan ethiği gibi “eudaimonist” tir.
“En yüksek iyi” mutluluktur.
– Platon’un ethiği 3 noktada toplanır:
1-Ahlâki erdemlerimizin son ereği “en yüksek iyi” dir.
2- İyinin tek kişide gerçekleşmesi, ya da “erdem” dir.
3- İyinin toplum hayatında gerçekleşmesi ya da “devlet”.
Anamnesis: (Platon’un Phaidon ve Menon diyaloglarında adı geçen kavram.)
Sözlük anlamı “anımsama” “yeniden hatırlama”.
Bilgiyi ruhun derinliğinden çekip yukarıya çıkarmaktır. Platon’a göre “öğrenme” yoktur. Yalnız anımsamalar vardır. Anamnesis bilgide “Apriori” dir. Bu Apriori’lik öğretilebilir.
“Öğretme” karşıdaki kendi derinliğine yönelmedir. Ethik bilgi içinde aynı şey olamazmı ?
“İyinin” bilgisi ruhun derinliğinde saklı ise “düşünme” ve “derinleşme” yolu ile “bilincin ışığına” çekip çıkarılabilir.
Bir bilenin yardımı ile bilince çıkarılabilir. Erdemde geometri gibi öğretilebilir.
ARİSTOTELES (İ.Ö. 374 – 322)
“İyi” Nikomakhos ethiği (Nikomakhos ahlâkı) nde şöyle tanımlanır: “İyi” her şeyin yöneldiği eğilim duyduğu erektir.
“Ethiğin ilk ilkeleri” insan eylemlerinin içinde derinden düğümlenmiştir. “Ethiğin özü” de bu ilkeleri kesin olarak ortaya çıkarmak, ayırmaktır.
Aristo’ya göre ethik, “tanıtlayıcı” değil “diyalektik”tir. Diyalektiğin faydalarından biride bizi doğruca “ilk ilkelere” vardırmasıdır.
“En yüksek iyi” yi Aristo ethik araştırmalarının en üstüne koyar. İnsan eylemlerinin son ereği “en yüksek iyi” dir. “En yüksek iyi” olan “eudaimonia” yani “mutluluk” nerede bulunacaktır ?
Bazıları “haz” za bazıları “bilimsel hayat” a değer verir. En kötü insanda duyusal hazzı duyabilir. “Şeref” ve “zenginlik” te “en yüksek iyi” olarak kabul edilemezler.
“İnsanın mutluluğu ancak insanın kendine özgü eyleminde bulunabilir.” Bu eylem ancak “aklın eylemi” olabilir. İnsana özgü mutluluk erdemli eylemdir. Bu da “teorik” ya da “salt düşünce” eylemidir. İnsan aklının en özlü yetisidir ve en yüksek olana yönelir. Ereği kendi içindedir.
Düşünce eyleminde insan huzura kavuşur. “Akıl bizde tanrısal olandır. Düşünce insanın gerçek özüdür.
FORMALİST ETHİC
(İMMANUEL KANT 1724 – 1801)
(ÖDEV AHLÂKI)
Ahlâkta buyruklara itatain “ödev” olduğunu en iyi dile getiren Kant olmuştur. Kant “gereklilik karekterini ahlâkın özü” olarak kabul eder. Ne yapmalıyız ? sorusu Kant’ın ahlâk felsefesinin ana sorusu olmuştur.
Kant’ın ahlâkı kendini sınırlama ahlâkıdır. Bir “ödev” “bir buyruk” “bir gereklilik” ahlâkıdır. Gereklilik ahlâkında “heterenomi” vardır.
Heterenomi: Evrende uzay-zaman koordinatları içinde yaşayan insan tüm ihtiyaç, güdü ve istekleriyle “nedensellik yasa” larına bağımlıdır. Bu haliyle “özgür” değildir. Doğal varlık olarak insan “heterenom” dur. Yani kendisi dışındaki nedenler tarafından belirlenmiştir.
Kant’ta ahlâkını “heterenom” olmaktan kurtarmaya çalışmıştır. Kant Roussea’dan aldığı “autonomi” kavramı ile “özgürlüğü kurtarmaya çalışmıştır. “İnsan ancak kendi kanununu kendi koyabilirse özgür , dolayısı ile ahlâki bir kişi olur.”
Kant’a göre insan “akla” dayanan eylemlerde bulunmalıdır. “Otonomi” de akla dayanan eylemlerde bulunmalıdır. “Otonomi” de akla dayanan eylemlerde bulunan insandır. “Özgürlük” Kant’ta sadece bir “ide” dir.
Otonomi: İstenç (irade) sahibi olarak insan otonomdur. İnsan kendi koyduğu yasa altında istenç (irade) sahibi bir kişi olarak eylem yaptığında özgür olur. “Ahlâksal açıdan iyi” kendi özgür istenci ile eylem yapan kişi otonomdur, özgürdür.
Kant tüm “haz”, “mutluluk”, “yarar” motiflerini “heterenom” şeyler olarak etik dışına atar. İnsan sadece “bir akıl varlığı” olarak kendi kendisine “bir doğa yasası” gibi koyduğu “yasa” altında özgür olabilir. Doğru eylem insanın kendi kendine koyduğu “ahlâk yasası” altındaki eylemdir. Yasanın herkes için “genel geçer” olması gerekir.
Koşulsuz Buyruk: (Kategorik İmperatif) Buyruğu koşulsuz, kategorik kılan şey hiçbir “doğal” nedene dayanmaması. Buyurucu imperatif kılan şeyde özgürce kendimize koyduğumuz bir yasa olmasıdır. Kategorik imperatif fenomenler dünyasında bulunmaz. Yalnızca bir “akıl varlığı” olarak insanda bulunur. “Özgürlük” ancak akıl varlığı olarak insanda bulunur. “Özgürlük” ancak akıl varlığı olarak imperatif (yasa) tasarlayan insana ait bir şeydir.
KANT ETİĞİNİN ELEŞTİRİSİ
Schiller-Kant’ın ahlâk yasasını sertlikle suçlar. Bu yasanın “despot” luğunun korku verici olduğunu söyler. “Ahlâksal özgürlük” insanın kendi kendisini mahküm ettiği bir köleliğe dönüşebilir.
Hegel-Ahlâk yasasının bu formel konumu, her tarihsel dönemde birbirleriyle çatışan “ahlâk yasa” ları arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmaz.
PHİLON VE WİTTGENSTEİN
(AHLÂK ANLAYIŞLARI)
Philon’un Ahlâk Doktrini: (İ.Ö. 25 – İ.S. 40)
Ahlâk vahiyle ulaşılabilecek bir bilimdir. İnsanın erdemi tanrısal iradenin bölgesidir. İnsan “iyi” yi yüce varlığın özel bir inayetiyle tanır. Tüm yazılı kanunlar inayetin simgesidir. Dinsel ahlâkın ilki “ibadet” ödevlerin birincisi ve “din severlik” erdemlerin ilkidir.
İnsanın görevi “Tanrı’nın ahlâkıyla ahlâklanmaktır”. Bu da ruhun bedene hakimiyeti ile gerçekleşir.Ruh arzuların esiri olan bedene hakim olunca onu uslu bir alet haline getirir ve dediklerini yaptırır. Artık beden kendi arzu ve isteklerinin esiri olmaktan kurtulur. Ruh doğası gereği hükmedendir.
WİTTGENSTEİN (1889–1951)
Bir ethik sonuç, yaşamla asla çelişkide bulunamaz. ethik olan öğretilemez. Eğer ben bir başkasına bir teoriyle ehtik olanın özünü açıklayabilseydim, ethik olanın asla hiçbir değeri olmazdı.
İnsanlar “iyi” ye sevkedilemez. Onlar ancak herhangi bir yere sevkedilebilir. “İyi”
olay – mekan dışında bulunur.
Meli sözcüğü ne demektir ? Bir çocuk bunu yapmalı şu demektir. Eğer o, bunu yapmazsa , o zaman hoş olmayan şey meydana gelir: “Ödül ve ceza” burada asıl olan şey şudur; Başkası bir şey yapmaya sevk edilir. O halde bir buyruğun ona tazyik yapan bir şey varsa ancak anlamı vardır. Ceza veren ve ödüllendiren bir güç. Kendi başına bir buyruk anlamsızdır.
Ahlak öğüdü vermek güçtür. Ahlâkı temellendirmek olanaksızdır.
Vicdan Tanrı’nın sesidir. Varoluşun ereğini gerçekleştiren mutludur, doyumludur. Yaşamın ve dünyanın anlamını “Tanrı” diye adlandırabiliriz. Yaşam sorunun çözümü bu sorun ortadan kaybolduğunda görülür. Mutlu olanın hiçbir korkusu olmaz. Ölüm korkusu dahil. Yalnızca kim “zamanda” değil ama “şimdi” de yaşıyor. O mutludur.Şimdi de yaşam için hiç ölüm yoktur. Şimdi de yaşayan ebedi yaşar.
Mutlu, uyumlu yaşamın nesnel belirtisi nedir ? Onun betimlenebilecek hiçbir belirtisi olamaz. Bu belirti hiçbir fiziki belirti değil ama yalnızca bir metafizik aşkın belirtisi olabilir.
İnsan bu dünyanın tüm sıkıntısını çekecek. Kendi istencini gerçekleştiremeyecek. O zaman nasıl mutlu olabilir ? Bilgi yaşamıyla “iyi” “vicdan” bilgi yaşamını bahşeden “mutluluk” tur. Dünya dertlerinin inadına “bilgi yaşamı mutlu yaşam” dır.
Kaynakça:
- Ahlâk Öğretileri – Bedia AKARSU (1970 – İst. Üni. Ed. Fak. Yayınları)
- Aristoteles – Nikomakhos’a Ehtik
- Bordo Siyah Yayınları – Dünya Klasikleri (2004)