Okuma süresi: 10.5 mintues

Arılar anaerkil bir yaşam sürdürmekteler. Karıncalar için de aynı şeyi söylemek mümkün. İki hayvan cinsinin de çok çalışkan olmasının altında yatan sebeplerden birisi bu olabilir mi diye düşünmemek elde değil. Şimdi arıların yaşamını inceleyeceğiz ve onların doğasını biraz daha yakından tanıma fırsatı bulacağız.

Bulunan bir arı fosilinin yaklaşık olarak 100 milyon yıl yaşında olduğu gözlemlendi. Bunca zamandır yaşıyor olmaları ekosistemin vazgeçilmez bir unsuru olduklarının kanıtı olsa gerek. Yani söylendiği gibi arı yoksa, hayat yok olabilir. Balarıları bal yapmalarının dışında tabiatı, tarım ürünlerini ve bitki örtüsünün canlılığını koruyan ve devam ettiren eylemleriyle bilinirler. Yeryüzü, soyunu genişletip çoğaltabilmek için sanki arıları görevlendirmiş.

Arıların bal yapması oldukça gizemli ve bu gizem günümüz teknolojisiyle bile henüz çözülebilmiş değil. Yaptıklarının (eylemlerinin) tatlı olması kuşkusuzdur. Öyle ki, bazı görüş ve felsefi amaçlarda, insanlara “arı aklı” örnek olarak sunulur. Çünkü insanın eylemlerinin de tatlı olabileceği ve arı/duru akıl ile bunu başarabileceği görülmektedir. Bal bozulmayan tek gıdadır, bu şekilde bakacak olursak, insanların da tatlı eylemleri veya düşünceleri bozulmadan yaşayabilir. Zaten insan olarak eğer bir fikir, eser veya hayata faydalı bir düşünce bırakamıyorsak bari düzgün yaşayalım, pozitif eylemlerimizle anılalım öyle değil mi? Fakat arılar insanlardan çok daha uzun zamandır yaşadıkları için bu konuda bizden çok daha tecrübeliler. İnsanlık toplum olarak bakınca bu konuda yolun çok başında. Bunu başarabilen yegâne insanları da hala anmakta ve yaşatmaktayız.

Gelelim balarılarının birlik ve yardımlaşma ile nasıl yaşadıklarına.

Arı kolonisinde istisnalar hariç tek kraliçe olur. Bu kraliçe günde 2.200 taneye kadar yumurta atabilir. Doğduktan 10-15 gün sonra çiftleşmeye çıkar, havada çiftleşir ve tekrar oğul zamanına kadar kovandan çıkmaz. Erkek arı, kraliçe ile havada çiftleşirken sıklıkla erkek arının cinsel organı kopar ve kraliçe arının vücudunda kalır. Bundan kendi başına kurtulamayan kraliçe arı kovanına döner ve işçi arıların yardımıyla bu kopuk organdan kurtulur ve yeterince sperm depolayamamış ise tekrar çiftleşme uçuşuna çıkar.

Spermleri vücudunda depolar ve yumurta atarken içerideki stoktan dölleyerek atar. Döllenmiş yumurtadan dişi arılar çıkar, kraliçe döllenmemiş yumurta attığında ise bu yumurtadan erkek arılar çıkar.  Kovandaki işçi arıların tamamı dişidir. Erkek arıların tek görevi kraliçeyi döllemektir ve oğul sezonunun sonunda (Türkiye’de haziran ortası gibi) erkekler kovandan dışarı atılırlar (oğul vermek deyimi Türkçede var, cinsiyetle alakalı değil İngilizcede swarm diyorlar, yani binlerce anlamında).

Kraliçe arı diğer işçi arılarla aynı yumurtadan çıkar, normal işçi arılar sadece iki gün arı sütüyle beslenirken kraliçe tüm hayatı boyunca arı sütüyle beslenir, bu yüzden yumurtalıkları gelişir ve çiftleşme yeteneği kazanır. Ayrıca ortalama bir işçi arı 45 gün yaşarken, pupa larva dönemi hariç, kraliçe arı yedi seneye kadar yaşayabilir.

İdeal bir kolonide bal akımı başladığında 80.000-120.000 civarında arı olması istenir. Bu sayıya daha önce ulaşan koloniler oğul eğilimine girebilirler. Tabii genetik de çok önemli. Türkiye’de Trakya ve Ege bölgelerinde yaygın olarak bulunan Karniyol türü arılar çok çalışkan ama çok da oğulcu türlerdir ama İtalyan arıları çok daha az oğula meyil ederler.

Kraliçe arı iki durum hariç kovan dışına çıkmıyor. Birincisi bakireyken; çiftleşmek için çıkar, havada çiftleşir, yaklaşık 10-12 erkek ile çiftleşme gerçekleşir. Bu birkaç gün sürebilir. İkincisi de koloni oğul verirse kraliçe kovandan çıkan arılarla beraber kovanı terk eder. Kraliçenin kanatları bu ikinci durum için bazen kesilebilmektedir. Sebeplerinden birisi, arıcı kovanların yanında değilken arılar oğula çıkıp uzağa ya da başka arılığa gitmesin diyedir. Bakire olmayan arı zaten çok uzağa uçamaz, o yüzden çok gerekli bir uygulama değil, bu durum diğer arıların ömrünü etkilemez, onları strese sokmaz. Sadece arıcı kanadı keserken kraliçeye zarar verirse arılar o kraliçeyi değiştirirler.

Koloninin çok kalabalıklaşması oğul için bir gerekçe ama tek gerekçe değil. Ana gerekçe; koloninin kovana sıkışması yani daha fazla gelişemeyecek olmasıdır. Ama yaşlı kraliçe, iyi yumurta atamayan yani iyi döllenememiş kraliçe, kötü, bakımsız kovan, merada az çiçek olması, merada fazla çiçek olması, yanlış koloni yönetimi, arının üzerinde çok fazla varroa (dış parazit) olması gibi sebeplerin bir ya da daha fazlası kovanın oğula gitmesine sebep olabilir.

Türkiye bal ortalaması 10 kilo civarındadır, bu da büyük ölçüde arıcıların oğulu sevmesi ve koloniyi yönetememesinden kaynaklıdır. Oğul vermeyen 80.000-120.000 nüfus ile bal akımına giren bir koloni, mera güzel ise 7-10 gün içerisinde 60 kilo bal biriktirebilir.

Oğul nasıl oluyor tam bilmiyoruz ama koloni oğula meyledince durdurmak imkânsıza yakındır, o yüzden teknik arıcılar koloniyi oğula gitmeden bölmek yoluna giderler ama oğula giderken ne oluyor? Arılar bazı dişi larvaları arı sütü ile beslemeye başlıyor, bu bazen 15 larva olurken bazen de 100 tane olabiliyor. Yaklaşık 21 gün sonra ilk bakire kraliçe doğuyor ve eski kraliçe kovandaki arıların yaklaşık yarısı ile oğula çıkıyor, yani kovanı terk ediyor. Sonra kovanın gücüne göre ikinci, üçüncü hatta altıncı oğul çıkabiliyor. Tabii her seferinde daha zayıf bir oğul çıkıyor.

Ben (Ercan Aydın) bir keresinde bir oğulun içerisinde 13 tane kraliçe ayıkladım, belki gözden kaçırdıklarım da olmuştur. Koloni bir şekilde yeni bir kovan yeri bulduktan sonra bu kraliçelerin sayısını bire indiriyor. Doğru koloni yönetimini becerenler arılıklarında çok küçük kovanların içerisinde yedek kraliçe bulundururlar, yaklaşık 500-600 işçi arı ve bir kraliçe. Mayıs ayında kulaklarımızdan kraliçe fışkırıyor ama sezonda kraliçe bulmak o kadar zor ki bir kraliçe 200-300 TL fiyatlara satılabiliyor.

Peki yanlış koloni yönetimi veya olumsuz koşullar nedeniyle birlikte, insan müdahalesi doğadaki arıların azalmasına sebep oluyor mu? Bunun dışında, iyi niyetli insanlar sayesinde arılar daha uzun bir yaşam ya da yeteri kadar sağlıklı çoğalabilme imkanlarına kavuşabilirler mi? Kısaca, istersek arılara faydalı olabiliyor muyuz?

Kraliçenin zamansız ölümü çoğu kez arıcı hatasıyla olur ya da bakire olan kraliçe çiftleşme uçuşundan dönemez, bazen de kovanı şaşırır ve başka kovana girer. Arıcı bunu fark edemez ise işçi arılardan bir ya da fazlasının yumurtalıkları gelişir ve yumurta atmaya başlarlar. Ama bu yumurtalar döllenmemiş olduklarından, yumurtadan sadece erkek arılar çıkar ve bir süre sonra koloni söner. Bu fark edildiğinde çoğu zaman çok geçtir, erken fark edilirse koloniye diğer kovandan dişi yumurta olan bir petek verilerek yeni kraliçe yaptırılabilir ama ihtimal çok düşüktür.

Ben bu durumda eğer zayıf bir kovan ise, kovanı yerinden kaldırıp 200-300 metre uzakta bir yere silkeliyorum. Yalancı analar uçamadığından dönemiyor ve sağ işçi arılar en yakın kovana giriyor. Koloni kuvvetli ise yine kovanı yerinden alıp 200-300 metre uzağa götürüyorum ama bu sefer kovanın yerine başka bir kovan koyuyorum ve üzerinde genç arıların da olduğu güçlü bir kovandan yumurtalı bir çerçeve alıyorum. Kaldırdığım kovanı sonra silkelediğimde arılar yeni kovana giriyor, çoğu zamanda yeni bir kraliçe yapmayı beceriyorlar.

 

İnsanlar balarılarını bal için kullanıyorlar mı? 

İnsan tabii ki her şeyi istismar ediyor ama insanlar arıcılık yapmayı bırakırsa, bugünkü koloni sayısının yüzde birinin bile her geçen gün olumsuz etkilenen doğa şartlarından dolayı kendi başlarına yaşamaları oldukça zorlaşıyor. Arıların üzerinde varroa dediğimiz bir tür akar- zararlı var. Arı bununla başa çıkamıyor ve müdahale olmazsa bir iki sene içerisinde koloni çöküyor. Bir de o kadar kovuk, oyuk, kaya arası bulması mümkün değil. Arıların mutlu olup olmadıklarını kovanı açınca anlayabiliyorsun. Çok kötü arıcılık yapanlar var tabii ki ama ben ve benim gibi koloniye çok az müdahale edenlerin kolonileri daha mutlular diye düşünüyorum.

Bu durumda veganlar için şöyle bir tartışma ortaya çıkıyor: Bal yenilebilir bir gıda mıdır?

İnsan- balarısı birlikteliği iki canlı için de çok önemlidir. Ne olursa olsun onları hayatta tutmak zorundayız. Bunu bal için değil ekosistem için yapmalıyız.

Arıların, insan yardımıyla daha iyileştirilmiş şartlarda daha fazla bal yapabiliyor olması, insanın arıları kullandığını değil, faydalandığını gösteriyor, aynı şey doğada istedikleri alanları yeterince kullanamayan arılar için de geçerli, onlar da insanlardan bu şekilde yardım almış oluyorlar. Evet şehirler gittikçe büyüyor ama ormanlarımız ve meralarımız arıların yaşamlarını sürdürmeleri için hala yeterli. Arının kendisi için yaptığı balı yemeye hakkımız olmadığı düşünülebilir ki sadece bir arının hayatı boyunca birkaç çay kaşığı bal yapabildiğini düşününce emeğe saygısızlık olarak nitelendirilebilir. Eğer insan ve arılar arasındaki anlaşmada arılara herhangi bir zarar vermek yerine, bal yapmaları kolaylaştırılıyorsa ve arılar bal için istismar edilmiyorlarsa, hiç bozulmayan bu gizemli gıdanın veganlar tarafından yenilip/yenilmeyeceği yeni bir tartışma konusu.

Biraz daha açacak olursak, çiftliklerde yetişen hayvanları menfaatlerimiz için kullandığımız ortada. Etini süslü isimli gıdalara dönüştürerek satmak, yavrusuna faydalı olan ama bize bir faydasının olmadığı sütünü veya süt ürünlerini satmak tamamen ticari amaçlar için oluşan bir sektör. Belki fermente olduğu için yoğurt/kefir ve peynir insana faydalı olabilir ama çoğu insanın metabolizması laktozu sindiremez. Düşününce normalde 10-12 yıl ortalamayla yaşayan bir büyükbaş hayvanın ömrü bu şartlarda maalesef 3-4 yıla kadar düşüyor.

Hiçbir canlı insan için yaratılmamıştır. Ekosistem neye ihtiyacı varsa onu yaratmıştır.

Hayvanlara ve diğer tüm canlılara önce saygının ve sevginin arttığı bir dünya daha mutlu bir dünyadır.

Balarıları hakkında tecrübesini ve bilgilerini paylaşarak yazıya destek veren sevgili kuzenim Ercan Aydın’a teşekkürlerimle.

İbrahim Yılmaz
+ Son Yazılar