Bilincimize evrensel nitelikler miras kalır. Zihinsel çabalarımızın tümünde temel içerik budur; evrenseli ortaya çıkarmak ya da evrensel etki gösterecek güçte sonuçlar ortaya koymak.
Bilinç görünenle yetinemez, onun gerisine geçmek, kökenlerine inmek, ilişkilerini izlemek ve gelecekte ne olabileceği konusunda öngörüde bulunmak ister.
Genel olarak varlık dünyası bilincin önüne iki biçimde çıkar; doğrudan nesnel varlık olarak ve ilişkiler olarak.
İnsan ve onun ilişkileri ele alındığında daha kapsamlı, dinamik, tarihsellik ve keyiflilik de içinde olmak üzere öznellikle karşılaşırız. İnsanî varoluşumuz temel olarak bu öznel tarihsel ilişki içerisinde yapılanıp gelişiyor. Önceden tasarımlanmayan, belirli bir ön program çerçevesinde pratik bir sorunla ilgisi olmayan somut gerçeklikler ortaya çıkabiliyor. Yaşanmışlıklar içerisinde ortaya çıkan ve yaşantılanmış olanın içinden sezgiyle, bir zihinsel soyutlamayla belirlenebilen gerçeklikler. Örneğin değer kavramı gibi.
.
. .
Verili durumumuzu aşmak, varlığımızın bir amacı ve önemi olduğuna inanmak, bir şeylerin oluşmasına dolayım (vesile) olduğumuzu görmek özsel yanımızdır.
Us kendi içinde boşluk bırakmaz. Kapsamı ve gücü hangi düzeyde olursa olsun, bulunduğu durumda kendine bir bütünlük, süreklilik ve tutarlılık verir.
Geçmişten kopmamak, geleceği şimdiden daha yetkin kılma ve aradaki sürekliliği sağlamak usun işlevidir. Entelektüel çabalarımızın derinliği ve yetkinleşmesi olguların ve süreçlerin ilişkilerini ve etkileşmelerini açığa çıkarmaktır.
1
Yaşam her şeyin merkezindedir. Gelişim özgürlüğü oluşturur, özgürlük gelişimin yolunu açar. Keyfilik değil, zorunluluk ve yasallık bağlamında yol açma ve yetkinleşme. Özgürlük kaçınılmazdır.
2
Var olmuş, biçimlenmiş herhangi bir eylem, olgu ve nesne yaşamın akışına evrensel bir uyaran yapıyorsa, esinlendirici ve biçimlendirici enerji aktarıyorsa, özgürleşmeye yol açıyorsa, tinsel dünyamızda bir güç olarak yaşatılır. Bu güç benliğin çimentosu ve insanın kendine karşı kendisi için kendisinin oluşturduğu yetkedir. Herhangi dışsal bir güç tarafından değil, içsel özgürlükle belirlenip kabul edilen. Değerler insanın içsel yetkesidir.
3
Her insan biriciktir. Onları farklı kılan bilgileri değil, yaşam içindeki duruşlarıdır. “Her insanda insanlığın bütün halleri bulunur.” Onlar evrensellerdir (hallerdir). Biriciklik bu evrenselleri içselleştirme, açığa vurma şekliyle belirlenir. Biriciklik evrensellik kadar zorunludur.
Bir insan kişiliğindeki zayıflıkları ve hataları dile getiren gözlemlere katlanabilir, değersizliğe asla.
4
“OLMAK” bir gizemli sözcük. Öznenin kendine özgü biricik olduğunu gerçekleştirme serüveni. “Verili” bir varlık olmakla yetinmeyen insan, “oluşturan” olmaya yöneliyor. Farklı ve biricik olma dürtüsü OLMAYI bir potansiyel olmaktan edime, gizlilikten açıkseçikliğe dönüştürüyor.
Olmak; çift yönlü durmak bilmez bir çabanın bileşkesidir. Başka bir söylemle “OLMAK” özneyi birbirine bağlı iki yönlü etkinliğe yöneltir. Bir yönüyle kendini arayış, içsel gözlem, kendini tanıma, diğer yönden de dış dünya üzerinde dönüştürücü eylemde bulunmak.
Bir yandan eğilimlerini ve arzularını onun kaynak ve içerikliklerini araştırırken buna bağlı olarak da tasarımlarını oluşturur ve onu dışsallaştırır.
Her etkinlik ötekinin gündemi olma olanağıdır. Hem zorunlu olarak ilişkiye girmek hem de yeni ilişkilere zemin olmaktır. İlişkilerin zorunluluğu ve sürekliliği bilinçte yansımasını bulur. İdeolojiler, töreler, ahlâkî ölçüler, dinler vb. olarak.
İlişkilerin seyrini ilkelere ve düzenlemelere bağlanması hukuk, yaptırımcı güç haline gelmesi de toplumsal (resmî ve sivil) kurumlardır. Değer ne bir kuraldır ne de dayatmacı bir kurumdur. O toplumun vicdanıdır.
5
Yönü ne olursa olsun, kendisine yol açmaya, sınırları aşmaya kuruluyuz.
Genel olarak ketlenen, değersiz görüldüğünü ve aşağılandığını düşünenler yıkıcı yönde sınırı zorluyorlar. Yapıcı ve üretken yönlü sınırı aşmak, yol açmak değer üretir.
Değer olumluluktur.
6
“İnsan eylemde bulunmak için kendine ahlâkî sınırlama, belirlenim içine sokan tek varlık.” Benliğimizdeki olumsuz eğilimleri denetim altına alma gücünün kaynağı burada aranmalı.
Varolmak verili zorunluluktur. Bunun bilincinde olmak kötülüğün yuvasıdır. Kötücül güçlerin çatışmasından doğan ışıltıdır iyilik. Kötülük doğal ve kendiliğinden iyilik tasarımsal ve özneldir. “Kötülük iyilikten dürüsttür.” Gösteriş olsun diye kötülük yapılmaz ve gerçekleşme sürecinde amacını gizlemez.
Dinler, ahlâkî öğütler, eğitim kurumları hep kötülük yapmamayı öğütler. Eğer kötülük yaparsanız dönüp dolaşır size döner der.
Mahkemeler, yasalar, güvenlik kurumları kötülüğü engellemek için vardır öncelikle. Kötülük yasak iyilik serbesttir. Değerli olan iyidir.
7
Her insan bencil değildir ama, her insan çıkarına düşkündür. Çıkarına düşkünlük “ötekinin” çıkarının sınırını bilmeyi, saygı duymayı gerektirir. Özgür ve gönüllü kabule dayalı ilişki bu koşullarda oluşur.
8
Anlam arayışı ve anlamlandırma gereksinimi bilincin savsaklıyamayacağı işlevidir.
Niçin var olduk neden yok oluyoruz? Karanlıktan gelen bu sorun karanlıkta kalacaktır. Maddî yaşam koşullarımız somuttur ve tarihsellik taşıyor. Bilim nesnelerin ve olguların derinliklerine dalıp sırlarını açığa çıkarıyor, ama iki ucu karanlıklarda saklı tek çizgili bu soru yanıtsız duruyor.
Yanıtsız sorular bilincimizi mistik arayışlara, tasarımlara yöneltmiştir. Bilim dışı inançlar ve dinler yok edilemez.
9
Gelecek tasarımlanarak şimdi ile ilişkilendirilir, geçmiş oluşturmak için. Anı olamayacağı, tarih oluşturamayacağı düşünülen gelecek tasarlanabilir mi?
Değer tinsel dünyamızın sürekliliğine hizmet eden solunum sistemidir.
10
İnsan, sonsuzluğun bilincinde bir sonlu, sonsuzluk içerisinde bir zerrecik ama, herşeyi kavrayabilecek bir evren. Bilgelik şu değil mi? Sonluyla sonsuzun kaynaştırılması. Varlıkların varlık hakkına saygı duymak, hayatın geçiciliğini içine sindirip her yaşam parçacığına bir evrenmiş gibi özen göstermek, hoşgörü ve sevecenlikle seyire dalmak, Bilgelik bir idealdir.
11
İnanmak bir gereksinimdir. İnsan yaşadığı sürece bir şeylere inanıyordur. Umut ettiği ve inandığı sürece yaşama daha bağlıdır. Değerler inancın yapı taşlarıdır.
12
Doğal gereksinimler ve değerler; ilki verili, doğal ve zorunludur. Yaşamsal etkinliklerimizin belirleyici kaynağıdır. Değerler ise tinseldir. Yaşamdan çıkarılan, özgür istençle saygı duyulup korunan ilkelerdir.
Doğal gereksinimlerle değerlerin çatışması benlikte kriz yaratır. Doğal gereksinimler, insanı, değerlerini terketmeye zorladığı noktada benlik parçalanmakla, ruhsal yapı dağılmakla yüzyüze gelir. Bu anlar insanın kendini belki de en iyi görebileceği, tanıyabileceği fırsatlardır.
13
Sonuçlarla yaşanıyor. Sözlükten bilgilenir gibi. Çağdaş yaşam, başka bir söylemle çağdaş yaşamın ekseninde insandan insana giden değil, sahip olunan nesnelerin, iktidar gücünün ve meslekî etkinin yoluyla ilişkiler oluşturuyor.
Tersine dönmüş ama, insana aykırı bir yol, toplumsal bireysel ilişkileri yönlendiriyor. Nesneler ve kurumlar ilişkiye geçmek için insanı araç olarak kullanıyor gibi.
Özden doğmayan ve öteki özü canlandırmayan bir ilişki üretken olamaz, kendi kendine yiyip bitirmekten kurtulamaz.
İmaj kaygısı, kendini kapatma, tedirginlik, güvensizlik, yarış sersemliği benliklerin dokusuna işliyor.
14
İnsan kendi olmayı bırakmadan başkası olmak isteyebilir. Öykünme, özenme, hayranlık duyma, bunun dışa vurumlarıdır.
Başkasının gücüyle ve deneyimleriyle kendi akıllılığını sentezlemek ister.
İlişki zorunluluktur. Zorunluluk ortamında güçlerin nasıl hareketlendirileceği ve ilişkilerin biçimlendirilip yönlendirilmesi öznel-iradî karışmaları gerektirir. Her bireyin yaşam karşısında bir duruşu vardır. Karışmak aynı zamanda bir duruştur. Bu süreçte dış olanakları bir yana bırakırsak doğrudan bireyden kaynaklanan güçler, yapılanmış benlik, duygular ve bilinçtir. Bilinç ne kadar işlevli kılınabilirse duruş o kadar belirgin ve tutarlıdır. “Kendin olmak” belirli duruşun ekseninde görülebilir.
15
Dönüştürücü olmak uyarıcı olmakla başlar. Yöntemi akıl vermek değil, akılların özgürce hareketlenmesine yol açabilmektir. Potansiyelleri açığa çıkarabilmek, arzuların kaynağını ve yönelimlerini bizzat insanın kendisinin görmesini sağlamaktadır.
16
Etik özbilincin tasarımlarını özgürlüğün zorunluluğuna bağlamaktır. Değer etiğin dışlaşması, somutluk kazanmasıdır.
17
Tanrı, insanın kendi özündeki olumsuzlukları aşabileceğine, kötülüklerinden arınabileceğine olan umududur. Toplumsal yaşamda görmek istediği ve içinde taşıdığı iyimserliği saf-kusursuz duruma getirdiği ahlâkî tasarımdır.