Eğer dost acı söylemekten zevk alıyorsa, kendi acılığını dışlaştırıyor, yok eğer acı söyleyerek bana acı vermek istiyorsa sadist demektir. O halde acı bir içi yansıtmayan ve acı vermeyen bir içeriği olmalı dostluğun.
Dost neden acı söyler? Dostu dost yapan acı söylemek midir? Yoksa acı olan gerçekle irtibat kurması mıdır? Peki gerçek hep acı mıdır? Hayır gerçek hep acı değildir. Gerçeğin acı tarafı da var sadece. O halde dost neden hep acı söylesin? Dost tatlı da söyler elbet. Fakat içerikten yoksun tatlı sözü herkes söyleyebilir ve bir yanılgılar dünyasında yaşatabilir bizi. Dostun tatlı söylemesi değil de acı söylemesi vurgulanıyorsa, bu bizim gerçekle irtibatımızı koparmamak ve kendi özümüze yabancılaşmamamız içindir. Ayrıca gerçeğin tatlı tarafını yaşamak için bir uyarıcıya pek ihtiyaç duymayız. O, bizdeki güdüler sayesinde kolayca yaşam alanı bulur kendine. Hoşumuza da gider. Fakat sorun gerçeğin hemen şu anda hoşumuza gitmeyen boyutu ile alâkalı. Halihazırdaki psişik durumumuzun hoşuna gitmeyen, fakat hayatımızın bütününde anlamlı ve değerli olan bireysel gerçeğimizi hatırlatmasıdır yanımızdakini bize dost kılan.
Dostu dost yapan gerçekle bir irtibat kurmasıdır. Neyin gerçeğiyle irtibat kuracak dost? Kendi gerçeği ile, diğerinin gerçeğiyle, evrenin gerçeğiyle, ama her şeyin gerçeğiyle hattâ mutlak gerçekle. Kendini gerçeğe/gerçekliğe yükseltmiş ve onunla kendini gerçekleştirmiş bir benlik şuuru dost olabilir ancak. Ya bizi gerçeğe yükseltecek ya da gerçekle var olan bağımızı güçlendirip onu içselleştirmemize yardımcı olacak. Bizi duyular ve sanılar dünyasının kaosundan çıkartıp, kendi özümüzle yüzleştirecek cesareti veren biridir dost.
Dostluğun bizi ilgilendiren tarafı dostun acı söylemesi değil, gerçekle irtibat kurmasıdır. Ve bizim gerçekle olan bağımıza nasıl etki ettiğidir. Bize gerçeği yaşatıp yaşatmadığı ve kendi gerçeğimizi yaşamaya engel acı durumları bize haber verip vermediğidir. Kendi özünden bizim özümüze seslenip seslenmediğidir.
“Dost biliyordum meğer değilmişsin” dediğimizde karşımızdakinin dost olup olmadığını yeniden tartıyor ve belirliyor değiliz aslında. Zaten hiçbir zaman dost olmamış birinin dost olmadığını biz yeni keşfediyoruz demektir. Sorun karşımızdakinde değil, bizim yanılgı dolu beklentimizdedir. Bu da dostluk kavramıyla hesaplaşmayı sağlayacak kriterler üzerine baştan bir fikre sahip olmamamızdan kaynaklanıyor. Ya da gerçeklik karşısında bir konum edinemeyişimizden ve yahut da konumumuzu kaybetmemizden.
Peki, iyi bir dostluk için yıllara mı ihtiyacım var? Hem evet hem hayır. Evet, çünkü, onu tanımam ve ondan emin olmam için yıllara ihtiyacım var, bu gerekli. Hayır, çünkü, benden bağımsız ve ayrı bir yerde benim ördüğüm dünya ile aynı dünya ağını örmüş, aynı özlem ve kaygıları taşımış biri ile yıllar geçirmeme gerek yok. Karşılaşır karşılaşmaz, kendimi ona açar açmaz, onun bana açtığı kapıdan girmekle O’nda kendi dünyama destek bulmuş ve onun gerçekliğine destek olmuş olurum. Kendi dışımda bir BEN’in mevcudiyetine tanıklık etmekle kendime de tanıklık etmiş olurum. Böylece, dostluğun yatay ve dikey boyutuyla da karşılaşmış olurum.
Aslında dost seçilmez, seçtiğimiz dünyamızdır. Seçtiğimiz dünyaya uygun kurduğumuz yakın ilişkilere dostluk adını veririz. Dünyamız değiştiğinde dostlarımız da değişir çünkü. Tercihimiz, iyi veya kötü dostu seçme noktasında değil, nitelikli bir dünya oluşturup oluşturmama noktasındadır. Gayemiz, varlığın doğasına ve kendi gerçeğimize uygun bir dünya oluşturmak ve bu dünyaya uygun dostu çağırmak ya da beklemek olmalıdır. Böylelikle içeriği ve niteliği tam olan bir dostluk kavramına ulaşır; bitmeyen bir dostluk kazanmış oluruz. Ve artık BİZ YALNIZ DEĞİLİZdir. Çünkü, Ben’imizle irtibat kuran bir Ben, bir dünya daha vardır artık bizim için. Gözlerimizin rengini, saçlarımızın dalgasını fark etmeden bize yönelişini, bakışında durdurmayıp özümüzü gören, özümüzle bağ kuran bir BEN daha var karşımızda. Kendi coşkunluğunu bize katan bir BEN. Yürüdüğümüz yol konusunda titizlenen, gözünü ufka dikme merakını sürekli canlı tutan bir BEN. İşte O, bizi kayboluştan kurtaran DOST’un ta kendisi.
Artık dostumuz bizi yüceltecek, canlı tutacak, hayatımızı anlamlı kılacak, bizi yalnızlıktan kurtaracak. Biz de O’nu tabii. Ve ötelere, sonsuzluğa uzanan bir yolda, gerçeğin yolunda gönüldaş olarak yürüyeceğiz.