“Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici”[1]
Fârâbî
Alıntılayan: Sadık Acar
Her insan kendini devam ettirmek ve en üstün mükemmelliği elde etmek için birçok şeye muhtaç olan bir yaratılışta varlığa gelmiştir. Onun bu şeyleri tek başına sağlaması mümkün değildir. Tersine bunun için o, her biri kendisinin özel bir ihtiyacını karşılayacak birçok insana muhtaçtır. Her insan bir başka insanla ilgili olarak aynı durumdadır. Bundan dolayı insan, sahip olduğu tabii yaratılışının kendisine verilmesinin gayesi olan mükemmelliğine ancak birbiriyle yardımlaşan birçok insanın bir araya gelmesiyle ulaşabilir.
Mükemmel toplumlar büyük, orta ve küçük olmak üzere üç çeşittir. Büyük toplum, oturulabilir dünyanın bütününde bütün milletlerin bir araya gelmesidir. Orta toplum, oturulabilir dünyanın bir parçasında tek bir milletin bir araya gelmesidir. Küçük toplum, herhangi bir milletin oturduğu topraklar üzerinden tek bir şehir halkının bir araya gelmesidir. Bir köy halkının, mahalle halkının, bir sokakta oturanların, nihayet bir ev halkının bir araya gelmesi kusurlu, eksik bir toplumu meydana getirir.
En üstün iyilik ve en büyük mükemmelliğe ilkin ancak şehirde ulaşılabilir, şehirden daha eksik olan bir toplumda ulaşılamaz.
İnsanların kendileriyle hakiki anlamda mutluluğun elde edildiği şeyler için birbirlerine yardım etmeyi amaçladıkları bir şehir, erdemli, mükemmel bir şehirdir (madına fâdıla); insanları mutluluğu elde etmek için birbirlerine yardım eden toplum, erdemli, mükemmel bir toplumdur. Bütün şehirleri kendileriyle mutluluğun elde edildiği şeyler için birbirlerine yardım ettikleri bir millet, erdemli, mükemmel bir millettir. Aynı şekilde erdemli, mükemmel evrensel devlet de ancak içinde bulundurduğu bütün milletler mutluluğa erişmek için birbirlerine yardım ettikleri zaman ortaya çıkar.
Erdemli şehrin yöneticisi herhangi bir insan olmaz. Çünkü yöneticilik (riyasa) iki şeyle olur: a) O insan, yaratılışı ve tabiatı bakımından yöneticiliğe istidatlı olmalıdır; b) O insan, yöneticilikle ilgili iradi meleke ve tutumları kazanmış olmalıdır. Bunlar ise tabiatı gereği yöneticiliğe istidadı olan insanda gelişip ortaya çıkacaklardır.
Bu insan bir başka insanın hükmü, yönetimi altına girmesi mümkün olmayan insandır. O, mükemmelliğine ulaşmış ve bilfiil akıl ve bilfiil akılsal olmuş insandır. Onun muhayyile kuvveti tabiatı gereği mükemmelliğin en son haddine varmış ve böylece tabiatı gereği gerek uyanık halde, gerek uykudayken Faal Akıl’dan tikelleri –oldukları gibi veya temsilen– ve akılsalları –temsili olarak– almaya hazır hale gelmiştir. Onun edilgin aklı (akl munfa’il), bütün akılsalları kavramış olmasından dolayı, mükemmelliğine erişmiş ve bilfiil akıl, bilfiil akılsal olmuştur.
Bu insan Faal Akıl’dan edilgin akla taşan, feyz eden şeyle bilge bir insan, bir filozof, tanrısal nitelikli bir aklı kullanan mükemmel bir düşünür; Faal Akıl’dan muhayyile kuvvetine taşan, feyz eden şeyle de bir peygamber, geleceği bildiren bir uyarıcı, hali hazırda var olan tikeller hakkında bilgi veren bir haber verici olur.
Bu insan, insanlığın en üst mertebesinde ve mutluluğun en yüksek derecesindedir. Onun ruhu, Faal Akıl’la bir olmuştur. O, kendisiyle mutluluğun elde edilebileceği her fiile vakıf olan bir insandır. Bu ise yönetici olmanın şartlarından birincisidir. Ayrıca onun dilinde, bildiği her şeyi başkasının tahayyülünde en iyi biçimde canlandırma (tahyil) kudreti olmalıdır. O, insanları mutluluğa ve kendileriyle bu mutluluğun elde edildiği fiillere en iyi bir biçimde yöneltme kudretine sahip olmalıdır. Buna ilaveten o, savaşla ilgili fiilleri yerine getirebilmesi için bedenen sağlam olmalıdır.
İşte bu kişi, kendisinin üzerinde başka bir insanın hükmünün bulunmadığı hâkim kişidir. O, imamdır, erdemli şehrin birinci başkanıdır, erdemli milletin hükümdarıdır, oturulan dünyanın tümünün hükümdarıdır.

Bütün bu özelliklerin tek bir insanda bir araya gelmesi zordur.[2] Bundan dolayı bu tabii yaratılıştaki insanlara her çağda ancak bir defa tesadüf edilir. Eğer erdemli şehirde böyle bir insan bulunur ve o insan büyüdükten sonra yukarıda zikrettiğimiz şartlardan altısını yerine getirirse veya muhayyile kuvveti aracılığıyla insanları uyarma kabiliyeti dışındaki beş tanesini yerine getirirse, yönetici bu insan olacaktır. Herhangi bir zamanda böyle bir insana rastlanmazsa, ancak daha önce bu şehirde birbirini aralıksız olarak takip eden bu türden bir yöneticiler kuşağı mevcut olmuşsa, bu insanların koydukları kanunlar, kurallar ve âdetler benimsenir ve muhafaza edilir.
İlk yöneticiden sonra gelen yöneticide, doğuştan ve çocukluğundan itibaren bu on iki özelliğin bir araya gelmesi ve büyüdükten sonra da onun aşağıdaki altı özelliği temayüz etmesi gerekir: a) O, bir filozof olmalıdır. b) İlk yöneticilerin şehir için vazettikleri, şehri kendileriyle yönettikleri kanunları, kuralları, usulleri bilmeli, muhafaza etmeli, bütün fiillerinde bu yöneticilerin izinden gitmelidir. c) Eskilerin kanunlarını kaydedilmemiş olduğu bir konuda, onların yollarını izleyerek yeni kanunlar çıkarsama, koyma (istinbât) konusunda üstün olmalıdır. d) İlk yöneticilerin kendileriyle ilgili olarak herhangi bir kanun koymalarının mümkün olmadığı, onlardan sonra herhangi bir zamanda ortaya çıkan olaylar ve şeyler hakkında doğru hüküm vermek üzere akıl yürütme gücüne ve üstün pratik akla (raviyya) sahip olmalıdır. e) İlk yöneticilerin kanunlarıyla kendisinin onların yolunu izleyerek çıkarmış olduğu yeni kanunlar konusunda halkı sözle aydınlatma, onlara kılavuzluk etme üstünlüğüne sahip olmalıdır. f) İster hizmetkâr ister yönetici savaş sanatları söz konusu olsun, her ikisinde de usta olarak savaş fillerini gerçekleştirmek için bedenen sağlam olmalıdır.
Eğer bütün bu şartları kendisinde bir araya getiren tek bir kişi bulunmaz da biri sadece filozof olan, diğeri ise geri kalan şartları yerine getiren iki kişi bulunursa, onların ikisi bu şehrin yöneticisi olacaklardır. Eğer bu şartlar, felsefe birinde, ikinci özellik ikinci bir insanda, üçüncü özellik üçüncü bir insanda, dördüncü özellik dördüncü bir insanda, beşinci özellik beşinci insanda, altıncı özellik altıncı bir insanda olmak üzere farklı insanlar arasında dağılmış ise ve bütün bu insanlar birbirleriyle anlaşmış olurlarsa, onların hepsi birlikte en üstün yöneticiler olacaklardır.
Ancak herhangi bir zamanda eğer felsefe, yönetimin bir parçası olmaktan çıkarsa, bütün diğer şartlar bu yönetimde mevcut olsa bile, erdemli şehir hükümdarsız kalmış olacak, şehrin yönetimi ile meşgul olan kişi bir hükümdar olmayacak, şehrin halkı helâk olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Eğer bu şehrin fiili yöneticisine bağlı olacak bir filozof bulunmazsa, belli bir müddet sonra o şehir helâk olmakta gecikmeyecektir.
Kaynak:
Fârâbî, İdeal Devlet-El-Medinetü’l Fazıla, Çeviri: Ahmet Arslan, Divan Yayınları.
Dipnotlar:
[1] Fârâbî, İdeal Devlet-El-Medinetü’l Fazıla, Çeviri: Ahmet Arslan, Divan Yayınları, V. Kısım, s.97-116
[2] Farabi, kitabın ilgili bölümünde, yöneticinin bahsedilen bu özelliklerden dışında, beden sağlığı, yetkin idrak, güçlü hafıza, parlak zekâ, güçlü retorik, bilgi severlik, ihlaslı olma, arzularını denetleyebilme, onurlu olma, dünyevi varsıllığa yüz vermeme, adaletli olma, azimli ve cesur olma gibi on iki özelliğe sahip olması gerektiğini detaylı olarak anlatır.