“Umut” yahut “beklenti” olarak Türkçeye çevrilen Grekçe “Elpis” (ἐλπίς) kavramı Hesiodos’in Theogonia ile İşler ve Günler adlı eserlerinde de işlenen Pandora mitinde özel bir yer bulmaktadır. Pandora mitinde; kimilerine göre merakı, kimilerine göreyse salt kötülüğü nedeniyle Pandora, kutunun kapağını açar ve bütün fenalıklar, lanetler tüm dünyaya onun elinden yayılır. Bazı anlatılarda Pandora’nın kavanozu/kutuyu kendisinin açmadığı, Epimetheus’a açtırdığı söylenir. Zeus’un gönderdiği kutudaki tüm kötülükler arasında, sadece tek bir iyi şey vardır, Umut’tur (Elpis), ama o kutunun içinde kalır. Elpis aslında umut tanrıçasının adıdır. Elpis, umudun kişileştirilmiş hali ve ruhudur.
Pandora mitine göre, Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a, balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekâya sahip Pandora’yı eş olarak gönderir. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora’ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanoz/kutu hediye eder ama bu kavanoz asla açılmamalıdır. Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar. Ancak son anda kutuyu kapatır bu da insanların içindeki “umut”tur.
Başka bir mite göre de Pandora kutuyu açtığında dünyaya kötülük hâkim olur ve Pandora kutuyu kapatırken de kutu Pandora’yı esir alır.
Diğer bir hikâyede ise Haberci Tanrı Hermes Olympos’a giderken sırtında çok uzaklara götürmesi gereken kutuyu Pandora ve eşine bırakır. Pandora merak eder kutuyu açar, kendine ve eşinin üzerine pişmanlık, kızgınlık, kibir gibi kötü özellikler, yaşadıkları mutlu ormana ve de bütün dünyaya çeşitli kötü özellikler yayılır. Son anda Epimetheus sandığı kapatır. Sandığın içinden bir ses gelir. Sandıktan gelen cılız ses “Lütfen beni çıkarın. Dışarıdaki kötülüklerle ancak ben baş edebilirim” der. Bu sefer Pandora ve eşi birlikte sandığı açarlar. Sandığın dibinde bir kelebek vardır. Sandığın içindeki kelebek, “umut”tur.[1]
Eskiden insanlar bu dünyada
Dertlerden, kaygılardan uzak yaşarlardı
Bilmezlerdi ölüm getiren hastalıkları
Pandora açınca kutunun kapağını
Dağıttı insanlara acıları dertleri
Bir tek umut kaldı dışarı çıkmadık
Kapağı açılan dert kutusundan
Umut tam çıkacakken Pandora
Kapamıştı kapağını
Böyle istemişti bulutlar devşiren Zeus
O gün bugündür insanların başı dertte[2]
Bu anlatımlarda ilgi çekici olan tüm dünyaya kötülüğün yayılması ve fakat umudun Pandora’nın kutusu içinde saklı kalmış olmasıdır.
Pandora’nın Dünya’daki varlığı ile beşeriyetin hikâyesi ve tarihi başlatılıyor gibidir. Prometheus tarafından erkeklerin taşlardan/kayalardan ve çamurdan yaratılmasının ardından Pandora, ilk kadın olarak Dünya’da var olur. Pandora, Zeus’un arzusu ile Ateşin Tanrısı Hephaestus tarafından çamur/kil ve sudan yaratılmıştır. Bu andan sonra kadınlar doğurmaya, doğanlar büyümeye ve en nihayetinde ölmeye başlar. Bu da, bildiğimiz anlamda hayat döngüsünün başlangıcı olur. Antik Yunan mitindeki bu anlatımlar, Judo-Hıristiyan yaradılış (Genesis) hikâyesini çağrıştırır. Bu aslında cennetten kovulma, bir anlamda Kathados [düşüş] ile insan ruhunun beşeriyet dünyasındaki ıstırabının, sefaletinin [trajedisinin] yanı sıra, “umut” kavramıyla telafi edilebilecek olan “kurtuluş”unu, yani “kurtuluş umudu”nu simgelemektedir.[3] “Kutuda saklı kalan Tanrıça Elpis”, insanda içkin/immanent olarak bulunan cevher/daimon olarak kurtuluşa yönelik umudunun göstergesidir. Ancak “irade” olmaksızın, kurtuluşa yönelmenin olanaksızlığı da ortadadır.
Literatürde Hesiodos’in anlatımlarının ata-erkil olduğu ve Pandora üzerinden kadın düşmanlığı yaptığı iddia edilir. Oysa burada arketipal anlamda “dişil enerji olarak nefs” anlatılmaktadır ki yine literatürde haklı olarak Havva miti ile benzerlik kurulmaktadır.[4] Tikel ruhun yahut doğal bilinç olarak insan nefsinin, maddenin cazibesine kapılarak yaşadığı hayatı cehenneme çevirmesi, sembolik olarak dile getirilmektedir. Bir tek geriye “umut” kalmıştır. Bu da “pişmanlık” sonrası ortaya çıkmış, daha doğrusu “anımsanmış”tır. Pandora’nın son anda kutunun kapağı kapatması, işte bu pişmanlığın alegorik bir anlatımıdır. Kişinin özsel doğasına, Tanrı yasasına karşı tutumu neticesinde ortaya çıkan bu pişmanlık ve yegâne ışık olarak umut ile artık kurtuluşunu isteyebilir.
Tüm bu mitik anlatımlarda Elpis, her ne kadar “Olumlu bir beklenti” anlamında umuda işaret etse de aynı zamanda “Bilmediğimiz günahların kefaretini ödemek üzere dünyaya gönderilmiş olma”, “Bu dünyaya sürgün edilmiş olma” düşüncesinin kişide “Bilinçli yahut bilinç dışı bir farkındalık olarak” bulunmasından dolayı, bir tür endişe, korku ve vesveseyi de içerir. Çünkü “kurtulamama” olasılığı ve dolayısıyla aynı trajediyi yeniden yaşama, yani tekrardan bedenlenerek bu dünyaya düşüş [Kathados] düşüncesi, işte bu endişenin kaynağıdır. Temel anksiyete kaynağı olarak “ölüm korkusu”nun ötesinde, “manevi gelecek/istikbal”inin, “ahiret”inin ne olacağının sorgulanması, temel bir yoksunluk ve depresyon kaynağı olabilecektir. Nitekim Antik Yunan mitlerine göre Tanrılar’ın “Elpis”e ihtiyacı yoktur. Çünkü Tanrılar, “ölümsüzdür”. O halde Elpis, “karma yasasından”, yeniden bedenlenme yasasından kurtulma, yani “ölümsüz olma umudu”dur denilebilir.
Bu anlamda Pandora miti, insanlar ile tanrılar arasında, yani ölümlüler ile ölümsüzler, daha doğrusu ölümlü olma ve ölümsüz olma arasındaki ayrımı yapan, eşsiz bir sembolik anlatım olarak nitelendirilmektedir. Aden bahçesinden ayrılmış/atılmış/sürülmüş olan insanın halini betimler.
Hıristiyan teolojisinde de “umut”, başat kavramlardan biridir. Hatta bu kavram aslında “Üçlü Tanrısal/Teolojik erdemlerden biri” olarak, Pavlus’un mektuplarında yer alır:
- Aşk/Tinsel Aşk: Grekçe “Agapē”; Latince “Caritas”
- İman: Grekçe “Pistis”; Latince “Fides”
- Umut: Grekçe “Elpis”; Latince “Spes”[5]
Pavlus şöyle der: “νυνὶ δὲ μένει πίστις [pistis], ἐλπίς [elpis], ἀγάπη [agapē], τὰ τρία ταῦτα: μείζων δὲ τούτων ἡ ἀγάπη [agapē]”.[6] “Kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, Tinsel Aşk. Bunların en üstünü de Tinsel Aşk’tır”.[7] Her ne kadar Türkçe çevirilerde “sevgi” olarak geçse de burada geçen kavram “Agapē”dir, yani Tinsel Aşk, İlâhî Aşk, Ruhsal Cazibeli Aşk’tır. Çünkü Grekçe’de “sevgi” anlamına gelebilecek 4 farklı kavram vardır: Agapē [Tinsel Aşk], Eros [Cinsel modele dayalı aşk], Storge [Aile bireylerine duyulan sevgi] ve Philia [Dostluk, arkadaşlık sevgisi].[8] Bunların hepsi Türkçeye “sevgi” olarak çevrilebilmektedir. Ancak burada Pavlus’un ifade ettiği kavram Tinsel Aşk’tır ve bu Tanrı/Aşkın kaynağı/Aşkın kendisi tarafından bahşedilendir. Kişinin kendi iradesiyle sahip olabileceği bir şey değildir.
Ancak zaten, Tanrı-Kutsal Ruh ile bir ve beraber olmuş, dahası Kutsal Ruh’un kendisi olmuş olan için artık iman ve umudun bir anlamı kalmayacaktır. Çünkü o artık “kurtulmuştur”. Bu nedenle “Kalıcı olanların en üstünü” denip bir anlamda “ölümsüzlük” kavramına işaret edecek şekilde mutlak kurtuluş kaynağının “Tinsel Aşk” olduğu söylenmiş olur. Yani kişiyi kurtaracak olan, Tinsel Aşk’tır. Nitekim Pavlus, Romalılara Mektup 8-24’de şöyle der: “τῇ γὰρ ἐλπίδι ἐσώθημεν” (İng: “for in hope we have been saved”) umudumuz sayesinde kurtarıldık”. Bu kurtuluş, ölümsüzlüğe işaret eder. Dolayısıyla “iman” ve “umut”; “Tanrı’nın Gizemi’ne ulaşmak”, “Aşk deneyimini deneyimlemek” içindir.[9] Çünkü o, bahşedilir. Yani ele geçirilebilir bir şey değildir.
Pavlus, I. Koloseliler-27’de şöyle söyler: “Tanrı kutsallarına bu sırrın uluslararasında ne denli yüce ve zengin olduğunu bildirmek istedi. Bu gizemin özü şudur: Mesih [Christ] içinizdedir. Bu da size yüceliğe kavuşma umudunu veriyor.”[10] İncil’de “Yüceliğe kavuşma umudu” için Grekçe “He elpis tes doxes” (İng: The hope of glory) denmektedir.[11] Doxes; Doxa sözcüğünden türemiştir. “Onur, ihtişam” anlamlarına gelir. Doxa ise dokeō’dan gelir. Dokeō sözcüğünün ise “Değeri belirleyen kişisel düşüncelerin kullanılması” anlamına geldiği söylenmektedir. “Dóksa; kelimesi tam anlamıyla; “İyi düşünceyi uyandıran şey”, yani “Bir şeyin özünde içsel olarak sahip olduğu değer” anlamına gelir.[12] Yani Türkçe çeviride Doxes, “yücelik” olarak çevrilmiştir. Dolayısıyla “kavuşma” kavramı geçmese de bu ifade “Tanrısal töze uyanma, en yüksek iyi [To Agathon] ile bir ve beraber olma umudu” diye anlaşılabilir.
Pavlus 4. Efesliler, 4-6’da ise; umut ile yapılan çağrı sayesinde, Rabb-Tanrı’nın inayeti ile kişide içkin olarak bulunan yetilerin açığa çıkabileceğini ima eder. Çünkü karşılıklı bir etkileşim olduğu, talep edene ancak inayet olunabileceği vurgulanır. Böylelikle edilgin olan tarafından etkin olana yapılacak bir çağrının ertesinde bu sefer etkin olanın edilgin olana verilebilecek rahmetten bahsedilmiş olur. Nitekim “Çağrınız ile tek umuda çağrıldığınız gibi” denir. Hatta burada açıkça “Umudun, bir/tek (μία) olduğuna” vurgu yapılır. Ancak buradaki kavram “mia” (μία), “Bir olarak Bir” (To Hen/Hen) değil, “Sadece, yalnız, tek bir” gibi niceliksel “bir/tek”dir. Yani “Başkaca bir umudun zaten mümkün olamayacağı” söylenmiş olur. O halde bu umut, edilgin olan tarafından bir farkındalık olarak nihayetinde ayırdına varılan niceliksel bir birliktir. Nitekim “Niteliksel Birlik olarak Bir” kavramı Soma/Beden, Ruh, Rab/Efendi/Üstad ve Vaftiz/Arınma için kullanılırken, umut gibi “iman” (pistis) için de niceliksel bir olarak μία (mia) kavramı kullanılır: Çağrınız (tēs klēseōs hymōn) ile tek umuda (mia elpisi) çağrıldığınız (eklēthēte) gibi; Beden Bir (Hen Soma), Ruh Bir (Hen Pneuma), Rab/Efendi/Üstad Bir (Hies Kyrios), İman Bir (Mia Pistis), Vaftiz Bir (Hen Baptisma), her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrısı ve Babası Bir’dir (Heis Theos kai Pater).[13]
Elpis sözcüğü Eski Ahit’in (Tevrat ve Mezmurlar) Grekçe çevirilerinde, farklı birçok İbranice kavramın yerine kullanılmıştır. Bunlar, güvenmek anlamına gelen “Batach”; güven anlamına gelen “Kesel”; umut anlamına gelen “Mabbat”; güven anlamına gelen “Mivtach”; umut anlamına gelen “Sever” ve yine umut anlamına geldiği söylenen “Tocheleth” gibi sözcüklerdir. Elpis sözcüğü ile aynı kökten gelen ve “umutlanmak” anlamındaki “Elpizo” sözcüğü ise İbranice güvenmek anlamına gelen “Batach, Galal, Chasah”; beklemek, sevmek gibi anlamlara gelen “Chashaq”; beklemek ve umutlanmak anlamıma gelen “Yachal”; beklemek anlamına gelen “Qawah”, güvenmek anlamına gelen “Rechats” gibi sözcüklerin Grekçe karşılığı olarak kullanılmıştır.[14]
Antik Yunan’da “Elpis”in, hem olumlu hem de olumsuz anlamları barındırdığı düşünülmekte ve bu yönüyle İncil’de ve özellikle Pavlus’un daha net şekilde kullandığı düşünülen “olumlu” yönüyle karşılaştırılmaktadır. Thales’e “İnsanların ortak özelliği nedir?” diye sorulduğunda “Ona sahip olanlar için ‘umut’tur ki aslında ondan başka bir şeye de sahip değiliz” diye cevap verir. Diogenes Laertius’a göre “Elpis”, Aristo tarafından “Uyanmak/aydınlanmak isteyen insanın hayali/ideali” anlamında kullanılmaktadır. Ancak Stoacıların Elpis’in olumlu anlamına karşı çıktıkları iddia edilmektedir.[15]
Bahse konu trajedi ve ıstırap, dolayısıyla kurtuluşun önemi ve kurtulamamanın kefareti hakkında Kadim Bilgelik öğretisi içinde başat olarak Hermes ve temelde Hermetik geleneğin büyük üstadı Pythagoras’ın görüşleri tekrarlanır. İdris Peygamber/Hermes Thoth/Enok’a [Hanok] isnad edilen “Enok’un Kitabı”nda şöyle söylenir: “Bunlar Tanrı’nın buyruğunu çiğneyen yıldızlardır. Cezaları tamamlanıncaya kadar burada bağlı kalacaklar”.[16] Pythagoras şöyle der: “Her hayat, bir öncekinin ödülü veya cezasıdır. Canice geçirilmiş bir hayat, kefaret ödeme türünden bir hayatı; kusurlu bir hayat, sınavlarla dolu bir hayatı davet etmektedir. İyi bir hayat, özel göreve; üstün bir hayat da yaratıcı bir misyona karşılık gelir”.[17] Platon’un Phaidon Diyaloğu’nda Sokrates şöyle söyler: “Sağda solda dolaşan ruhlar iyilerin değil, kötü yaşadıkları bir önceki hayatlarının cezasını çeken kötülerin ruhlarıdır. Peşlerinden gelenin, yani bedenin arzuları, tekrar bir bedenle birleşmelerini sağlayana kadar dolanmaya devam eder. Doğal olarak, birleştikleri bedenin alışkanlıkları da kendi dünyevi yaşamları süresince tanıdıkları türden alışkanlıklar olur”.[18] Pythagoras’ın takipçileri olan Yahudi Gnostik bir ekol olarak Essenilere göre ruh, beden içine girmiş gizemli bir nefestir. Ruh, bedende hapsolmuştur. İnsan bu dünyadaki davranışlarına bağlı olarak ya ödüllendirilir ya da cezalandırılır.[19]
Pythagorasçı Hermetik geleneğin Yeni Platoncu yorumuyla temel görüşlerini ortaya koyan İhvanü’s Safâ düşüncesine göre: “Bu dünya hapishanedir. Buradan kurtulmanın yolu, bilgiyle arınmaktan geçer”. Şöyle söylenir: “Ey kardeş. Bu risaleler, ilim isteklileri, hikmeti seçenler, özgürlüğü seven ve kurtuluşu tercih edenler içindir.”[20] İhvanü’s Safâ geleneğine bağlı olduğu anlaşılan 11. yüzyılda yaşamış olan Horasanlı bilge Nasır-ı Hüsrev’de de benzeri görüşler görülür. Birçok sözü, bizzat Pythagoras’ın görüşleridir. Bedenin kötülüğü ve ancak beden kaydından kurtularak insanın ruhlaşıp kurtulabileceği, özgürleşebileceği hakkında şöyle der: “Yaratılışın vetiresi [süreci] içinde kendini bilenler kullukla hamdetmekte, şu karanlık zindandan kurtulmanın yolunu aramaktalar.”[21] Nitekim orijinal adı “Hânü’l İhvân” olup “Dostlar Sofrası” adıyla Türkçeye çevrilen eserde, aynen İhvanü’s Safâ geleneğinde olduğu gibi, Kur’anî mesaj ile Kadim Bilgelik-Antik Yunan Filozoflarının görüşleri bir arada verilip, bunlar arasında anlamsal bağ kurma, bir ve aynı hakikati dile getirme gayreti, aklı berkiterek dogmalardan kurtulmak yani dolayımdan/akıl süzgecinden geçmeyen düşüncelerden arınma yolunda hizmet etme çabası olduğu görülür. Nasır-ı Hüsrev şöyle der: “Onun [Muhammed Mustafa’nın] yeri bizi beden zincirinden ve tabiat zindanından kurtarır. Diyanet kisvesi ve sıyânet hırkası içinde hıyanetten uzak, paktır o”.[22] “Allah görünen âlemi, gizli âlemin delili olarak yaratmıştır. Cismî yaratılışı, nefsî yaratılışın delili yapmıştır. Nefs, kendi evi olarak beden kalıbına sokulmuştur [düşüş/kathados]. Beden, latif olanı ayırır, geri kalanı atar. Kendi amacıdır burada önemli olan… Beden denilen imarette meydana gelen hareket, onun bu evi terk edeceğine ve bir daha ona dönmeyeceğine delil teşkil eder. Burada muradı hâsıl olunca, artık ona dönmekten ar eder. Bu beden olmasa, o da [nefs de] tamamlanmazdı. Onun bedene girmesi [düşüş/kathados] tamamlanmak içindi. Nefs tamamlandıktan sonra bu kalıptan ayrılır. İnsan nefsi, onun bu âlemdeki işlerinin sevapları, günahları ile orantılıdır”.[23] “Bu âlemde tamamlanıncaya kadar burada kalırsın. Hem bu sarayda hem öteki sarayda yarım kalmak ıstıraptır”.[24] Anadolu irfan geleneğini görüşleriyle (özellikle onun eserlerinden manevi olarak yararlandığı görülen Şems ve Mevlana üzerinden) etkilediği anlaşılan 11. Yüzyılda yaşamış Horasanlı mutasavvıf Ebu Said Fazlullah ise, umudu aşılamayı ve kurtuluşun yolunu göstermeyi işaret eder.. Ebû Saîd’e “Allah’a giden kaç yol var?” diye sorulduğunda şu cevabı verir: “Binlerce yol var, evrendeki zerreler kadar yol var. Ama bunların en kısası, en doğrusu ve en kolayı, insanı rahat ettirmedir. Biz bu yolu tuttuk ve herkese de bunu tavsiye ediyoruz.” “Tasavvuf nedir?” diye sorulduğunda “Bir’in tarafına bakmak, bir yaşamak… yani sûfî daima Bir’e/Hakk’a bakar, O’nu görür, onun iradesine göre davranır, kendini halktan biri sayar, kimseye üstünlük taslamaz. Kısaca yetmiş iki buçuk millete bir gözle bakar” diye cevap verir. Ebû Saîd, Kur’an okurken hep azap âyetlerini geçerdi, yani okumazdı. Sadece rahmet ayetlerini okurdu. Bu durumu eleştiren bir dervişe “Bizimki hep müjde ve merhamet, onlarınki ise hep azap. Cehennemlikleri ayıplamaktan ne çıkar?” der. Yeniden derviş itiraz edince Ebû Saîd şu sözü ekler: “Sana rağmen böyledir!”.[25] Ebû Saîd’e birisi “O’nu nerede arayayım?” diye sorunca “Nerede aradın da bulamadın? Eğer samimi olarak O’nu aramak için bir adım atsan, baktığın her yerde onu görürsün” diye cevap verir.[26]
Kurtuluş umudu olarak ölümsüz olma, daha doğrusu ölümsüzlüğün ne’liği hakkında Platon’un Phaidon Diyaloğu’nda Sokrates, şunları söyler: “Varlığıyla bedeni canlı kılması için o bedende bulunması gereken şey, ruhtur. Ruh mülkiyetine geçirdiği her şeye hayat verir. Hayatın karşıtı, ölümdür. Ruh her zaman kendisinde bulunan şeyin karşıtını, hiçbir şekilde kabul etmez. Ölümü kabul etmeyen [kavram] ölümsüz olduğundan, ruh da ölümsüzdür. Ölüm insana yaklaştığında ölümlü tarafı [bedeni] ölür, ölümsüz tarafı [ruhu] sapasağlam ve yıpranmamış halde oradan uzaklaşıp gider”.[27] Philo ise şöyle söyler: “İnsan, bir maddi beden ve Tanrı’dan gelen ruhtan oluşur. İnsanın ruhu, eğer maddi veya bedensel arzulara yenik düşerse, ruh, her zaman geldiği yere dönmeyi arzular. Bundan dolayı insan, bedensel arzularından kurtulmaya gayret göstermeli ve aklını kullanarak akledilir dünyaya ulaşmaya çalışmalıdır.”[28]
Ancak irade olmaksızın kurtuluş yolunun açılmayacağı hakkında Pythagoras ile çağdaş Çinli Kadim Bilge Laotzu şöyle söyler: “Başkalarını bilmek akıllılık [bilgelik], kendini bilmek irfan sahibi olmaktır [aydınlanmadır]. Neyin yeterli olduğunu bilmek zenginlik, azimle yol almak irade sahibi olmaktır”. “Sahip olma hırsından acılı bela yoktur. Neyin yeterli olduğunu bilmek, yeterliliğin kendisidir. Daimi yeterlilik budur”.[29] Sokrates ise şöyle der: “Ölçüsüz insanlar en kötü kölelik olan ‘en kötü efendilere köleliğe’ mahkûmdur. ‘İrade’, ölçüsüzlüğün tam tersi etkilere yol açar. Bu nedenle irade, en büyük nimettir. Beden zevklerine yenilmiş birinin, erdemle hiçbir ilgisi olamaz. Ölçüsüz insanın, en vahşi hayvandan farkı yoktur. Ancak ölçülü insanlar yüksek amaçlar edinebilirler, sözleri ve eylemlerinde iyi ile kötüyü türlerine göre ayırıp, iyiyi seçebilir ve kötüden uzak durabilirler. İşte bu şekilde en üstün, en mutlu ve mantık yürütmede en başarılı kişi olur. Zaten ‘mantık yürütme’ terimi, insanların bir araya gelip nesneleri türlerine göre ayırarak karşılıklı görüşmelerinden çıkmıştır. Böylece insanın kendini, buna elden geldiğince hazırlamaya çalışması ve canla-başla özen göstermesi gerekir. Çünkü insan bu sayede önderlikte ve mantık yürütmede birinci olur.”[30] Ebû Saîd Fazlullah ise şöyle der: “İradenin temeli azmetme arzusudur. Azimle arzu arasında fark vardır. Arzuda kararlılık yoktur. İnsan arzu ettiği şeyi yapabilir de yapmayabilir de. Azme gelince; onda kıl kadar bile tereddüt ve kararsızlık yoktur. Arzu cüzidir. Azim küllidir. Azim bir şeyin sözünü ettiğin zaman derhal teşebbüse geçme çabasıdır. Bundan sonra faaliyete koyulma aşaması gelir. Ardından insanın önü açılır, ileriyi görür, ülkenin özgür kişisi olur”.[31]
Dipnotlar:
[1] Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 3; https://chericebock.com/2016/04/23/hope-in-ancient-greek-pandora-and-the-greek-goddess-elpis/, 26.02.2017’de indirildi.
[2] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972, s.302
[3] Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 4, 5
[4] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972, s. 302, 303; Gerhard Fink, Antik Mitolojide Kim Kimdir?, çev: Serpil Erfındık Yalçın, İlya İzmir Yayınevi, İzmir, 2007, s. 328-330
[5] Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 5-8
[6] Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 8; http://biblehub.com/interlinear/1_corinthians/13.htm, 26.02.2017’de indirildi.
[7] İncil, I. Korintliler Bab:13; https://incil.info/arama/1.+Korintliler+13, 26.02.2017’de indirildi.
[8] https://en.wikipedia.org/wiki/Greek_words_for_love, 26.02.2017’de indirildi.
[9] Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 9
[10] https://incil.info/arama/Koloseliler+1, , 26.02.2017’de indirildi.
[11] http://biblehub.com/interlinear/colossians/1.htm, , 26.02.2017’de indirildi.
[12] http://biblehub.com/greek/1391.htm, , 26.02.2017’de indirildi.
[13] https://incil.info/kitap/eph/4, http://biblehub.com/interlinear/ephesians/4.htm, http://biblehub.com/greek/2962.htm, 25.03.2017’de indirildi.
Ancak σῶμα (soma), yani “Beden”in “Birliği”, “Herhangi bir bedenin birliği” anlamında değil, vücûd/varlık anlamında “Biricik olarak o insanın, daha doğrusu olkunacak varlık olarak beşerin, ilk verili varlığı olarak kendi bedeni”dir ki bu nedenle orada maneviyatı inşa olunacağından dolayı “Bir”dir. Çünkü hakikatte “Bedenler, çoktur”, ancak “Şimdi ve burada olmak isteyen için” o ruh/psişenin bulunduğu yer, verili varlık olarak biricik bedenidir ve onunla bileşiktir.
[14] https://www.wenstrom.org/downloads/written/word_studies/greek/elpis.pdf, 26.02.2017’de indirildi.
[15] Andrew Chignell, Expectation and Hope in the Anthropocene, Yale Center for Faith & Culture consultation
on “Expectation and Human Flourishing,” June 2015, s. 3-8; Eric Vin, About Hope, 35th International Human Science Research Conference (IHSRC), Ottawa (ON), July 6th, 2016, s. 3-9
[16] Peygamber Enok’un Kitabı, çev: Günyüz Keskin, haz: Erhan Altunay, Hermes Yayınları, İstanbul, 2011, s. 90
[17] Turgut Özgüney, Pythagoras (Kadim Bilgelik), Bayrak Yayın Matbaası, İstanbul, 2009, s. 31
[18] Platon, Sokrates’in Savunması, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016, s. 124
[19] Robert Chaney, Antik Çağdan Günümüze Kadar Esseniler ve Sırları, çev: Duygun Aras, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1996, s. 56, 57
[20] İhvanü’s Safâ Risaleleri, Cilt:1, çev: Ali Durusoy, vd. Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2012, s. 8, 9
[21] Nasır-ı Hüsrev, Dostlar Sofrası, çev: Mehmet Kanar, Şule Yayınları, 2015, İstanbul, s. 13
[22] Nasır-ı Hüsrev, Dostlar Sofrası, s. 14
[23] Nasır-ı Hüsrev, Dostlar Sofrası, s. 35
[24] Nasır-ı Hüsrev, Dostlar Sofrası, s. 56
[25] Muhammed İbn Münevver, Tevhidin Sırları, haz: Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2016, s. 23-25
[26] Muhammed İbn Münevver, Tevhidin Sırları, s. 273
[27] Platon, Sokrates’in Savunması, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016, s. 160-163
[28] Turgut Özgüney, İskenderiyeli Philo Judeaus, İstanbul, 2014, s. 37
[29] Laozi, Tao Te Ching, çev: Sonya Özbey, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2016, s. 36, 50
[30] Ksenophon, Sokrates’ten Anılar, çev: Candan Şentuna, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1994, s. 105
[31] Muhammed İbn Münevver, Tevhidin Sırları, s. 303