Aristo’nun Poetika adlı eseri, sanatı bilincin önüne koyması ve ilk kez sanat üzerine sistematik bir çalışma yapılması anlamında oldukça önemlidir. Aristo, tüm sanatların temeline, mimesisi*, yani taklidi koyar; “O halde epos, tragedya, komedya, dithrambos ile flüt, kitara sanatlarının büyük bir kısmı, bütün bunlar genel olarak taklittir (mimesis).”[1] Sonra, hangi sanat dalının, neyi nasıl taklit ettiklerini açıklar; “…Tragedya ve komedya arasındaki bir ayrılık yine bu noktada bulunur; çünkü komedya, ortalamadan daha kötü karakterleri, tragedya ise ortalamadan daha iyi olan karakterleri taklit etmek ister.”[2]
Aslında, şunu imler Aristo; sanat, asaleti gereği, süfli ve kötü olanı aşağılayarak, iyi olanı da yücelterek sahneye taşır. Komedyada kötü olanı, ortalamadan daha aşağıda olanı, zor duruma sokarak gülünç hale düşürür. Tragedyada ise yok olan yüksek kahramanın erdemlerini ve asaletini ortaya koyar. Bunun sonucunda da izleyici katarsise ulaşır. Κάθαρσις (katarsis) kelimesinin anlamı, temizlemek, saflaşmak, paklanmak, boşaltmaktır. Ama bizim en yaygın olarak kullandığımız karşılığı, arınmaktır ki en doğru karşılığı da budur. “Tragedyanın ödevi, uyandırdığı acıma ve korku duygularıyla ruhu tutkulardan temizlemektir”[3]
Demek ki olup bitmiş, belirli bir zamana yayılan, soylu bir eylemin taklididir tragedya ve yapıtın bölümlerine göre her biri ayrı ayrı kullanılan öğelerle çeşnilendirilmiş bir dil kullanır bunu yaparken. Bu taklit anlatı yoluyla değil, eylem içindeki kişiler tarafından yapılır; uyandırdığı acıma ve korku aracılığıyla da bu türden heyecanların katharsis’ini gerçekleştirir.[4]
Aristo tanımında, trajedinin etkisini, acıma ve korku gibi duygular aracılığıyla, seyircinin bir tür boşalım yaşayarak arınmasını imler. Poetika’nın iki çevirisinden birinde “heyecan” diğerinde ise “tutku”lardan arınmadan bahsetmekte. Buradan anladığımız, Aristo’nun katarsis terimi ile kontrolsüz, hezeyan içeren duygulardan bahsettiğidir. Psikolojide de katarsis terimi, Freud’un çalışma arkadaşı Josef Breuer tarafından kullanılmıştır. Duygusal boşalım adını verebileceğimiz yöntem olarak kullandığı katartik yöntemle, hastanın geçmişte yaşadığı bir takım travmaları açığa çıkararak boşalım ve arınma sağlanır.
Bizim burada ele alacağımız, trajedinin katarsis etkisi, yani arınma, aslında Aristo’nun söylediğinin dışında bir alanı içermekte. Bizim için trajedi bir değerler alanı olarak ortaya çıkar. Trajik durum ortaya çıkmak için, trajik bir kahramana ihtiyaç duyar. Trajik kahraman, seçebileceği başka başka seçenekleri olmasına rağmen, yüksek bir değerin savunucusu olarak sahneye çıkar ve bu değer için kendini feda eder. Sıradan insandan ayıran özelliği de yüksek bir değer için yok olmasıdır.[5]
Aynı şekilde komedyada, kurnaz olanın, ilkesi olmayanın düştüğü durumlar komik bir şekilde ortaya konulur. Böylece ilkesizliği, değersizliği aşağılayarak insani olanı ortaya çıkartır.
Trajedide, bunun karşılığının en güzel örneklerinden birini Shakespeare’in Hamlet oyunundaki muhteşem tiratta görürüz. Hamlet kendini feda eden bir insan olarak, insan olmanın zorluklarını gözümüzün önüne serer. Aslında insanlığın karşıtını koyarak nasıl insan olabileceğimizin işaretini verir:
Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! Demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün sıkıntılar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Aslında durum Aristo’nun anlattığı gibi sadece histerik duyguların arınması değildir. Bu, trajediyi yalnızca psikolojik bir alanın içine sınırlandırmak olur ki bu en azından Sofokles’e ve Shakespeare’e haksızlıktır. Trajediyi izleyen seyirci sadece duygusal bir arınma yaşamaz. Aynı zamanda insanlık değerleri için kendini feda eden trajik kahramanı görerek onunla özdeşleşir ve insan olmanın kut’unu içinde duyar. Ve “oh be insanlık varmış” der. İnsanlık varmış. “İnsanlık varmış” demek insan olmanın umudunu içimize yerleştirir. Ve bu da adil, toplumsal vicdanı oluşturabilecek bireyleri ortaya çıkartır.
Kısacası tragedya, değerleri ortaya koyan insanı görerek insanlaşmamızı sağlaması anlamında katarsise ulaştırır. Yoksa psikolojik anlamda içimizde kalan duyguların ortaya çıkması anlamı ayrıdır.
Peki, insan nedir ki insanlık vardır diyebilelim? Burada iki önemli alan giriyor, insan olmamız için. Birincisi aklımız, ikincisi ise vicdanımız. Üst akılla idealar alanına giren insan, günlük hayatın karmaşa ve çekişmelerinden uzaklaşarak, kendini ve toplumu inşa etmeye başlar. Bu da bizi diğer tüm varlıklardan ayırır. İkinci alan ise vicdandır; vicdan ise tragedyada bahsettiğimiz kendini feda edebilen insanın mihenk taşını oluşturur.
Tiyatroya giden seyirci, bu değerleri görerek bireysel ve toplumsal anlamda daha iyi bir dünya inşa etmenin, hem de insan olabilmenin umudunu içinde taşır. Önce birey, sonra da toplum bu değerler üzerine inşa edilir. Bunlar da bizde insan olma umudunu yüceltir.
Dipnotlar: 1 Sözlükte üç anlam veriliyor mimesis için: 1- Taklit etme eylemi, taklit, mim. 2- Tasvir, resim, portre. 3- Bir şeyin benzerini yapma, benzetme. Aristoteles, sözcüğü birkaç anlamda kullanıyora benziyor. Bir Fransızca çeviride (ki en önemlilerden biri: Dupont-Roc, Lallot çevirisi) taklit anlamında imitation yerine représentation (temsil) sözcüğü yeğlenmiş; ama çevirilerin çoğunluğu imitation (taklit) sözcüğünde karar kılmış. Türkçede, İsmail Tunalı çevirisinde de “taklit” kullanılmış. Metin And’ın Oyun ve Bügü’de kullandığı benzetmece, bence çok iyi bir karşılık, ama kullanım olanakları kısıtlı; örneğin “bir şeyi taklit etme”yi kolayca söyleyemiyorsunuz bu sözcükle. Bütün bu nedenlerle, Aristoteles’ten yola çıkıp günümüze dek ulaşan ve dallı budaklı bir sanat kuramının temel taşı olan bu kavramı ben de “taklit” sözcüğüyle karşılamayı yeğledim. Ancak okur, taklit sözcüğüyle her karşılaştığında mimesis’i ve yerine göre değişik anlamlarını anımsamalı. (Samih Rıfat’ın Poetika çevirisinde mimesis için yaptığı dip not)
Dipnotlar:
[1] Aristoteles, Çev. İsmail Tunalı, Poetika
[2] a.g.e.
[3] a.g.e.
[4] Aristoteles, Çev. Samih Rıfat, Poetika
[5] Hakan Tüner, Trajediden Absürde, Düşünüyorum Dergisi “Yabancılaşma” özel sayısı- https://www.dusunuyorumdergisi.com/trajediden-absurde/