‘Platonizmi yıkmakla’ kastedilen nedir? Nietzsche böylece kendi felsefesinin görevini, ya da daha genel olarak geleceğin felsefesinin görevini tanımlar. İbare, özler (essence) ve görüngü (appearance) dünyasını lağvetmek anlamındaymış gibi gözükür. Fakat böyle bir proje Nietzsche’nin kendi projesi olamaz. Öz ve görüngünün iki misli reddi Hegel’e, ve hatta Kant’a kadar gider. Nietzsche’nin aynı şeyi kastettiği ise şüphelidir. Ayrıca, yıkımı formüle etmenin bu şekli Platonizmin karanlıkta kalmasının nedenidir ve soyutlama yapmaya engel olur. Plato’nun Sophistleri yakalayıncaya kadar peşlerini bırakmadığı gibi; Platonizmi yıkmak, onun kökenini buluncaya kadar aramak, bu nedeni ışığa çıkartmak anlamına gelmelidir.
Genel anlamda fikirler (İdea) teorisine mukabil örge (motif) seçip ayırma, seçme isteği doğrultusunda aranır. Bu benzeşim ile model, kopya ile original, kendinde şey (thing in itself) ve imajları arasında ki farkları çıkartma, ve onları ayırt etme meselesidir. Fakat bütün bu ifadeler eşit midir? Bölünme yöntemini kasdetdiğimizde, her ne kadar bu diğerleri arasında diyalektik bir yöntem değilse de, Platonik proje su yüzüne çıkar. Diyalektiğin bütün gücüne sahip çıkarak onu bir diğer güçle kaynaştırmakla bütün sistem adına hareket eder. Araştırma altında doğru nesneyi türler içersinde konumlandırmak için, öncelikle onu karşıt cinsine bölerek ortaya çıkarttığı söylenebilir: böylece olta ile balığa çıkan kişinin sanatının tanımına mukabil araştırmada kesintisiz ayırt etmenin yöntemini şekillendirir. Ama bu sadece bölünmenin yüzeysel yönüdür, onun ironik görüntüsüdür. Eğer bu durum ciddiye alınırsa, Aristotle’in itirazı tamamiyle uygulamaya geçirilebilir; bölünme, zira olta ile balığa çıkmanın yakalamakla ele geçirmenin sanatına ait olduğu sonucuna bizi götüren orta kavramdan mahrum olmasından dolayı, kötü ve yasal olmayan bir tasımdır (syllogism).
Bölünmenin gerçek gayesi başka yerde aranmalıdır. Statesman’da ilk başlangıç tanımı bulunur: Statesman insanların çobanıdır. Ama bütün rakipler -doktor, tüccar, işçi- öne çıkarak ‘ben insanların çobanıyım’ der. Phaedrus’da bu olay deliliği, çok daha açık bir şekilde ifade edilirse de, temelli deliliği ya da gerçek aşkı idrak etmeyi tanımlar. Burda da bir çoğu öne çıkmakta acele ederek ‘ben mecnun kişiyim, ben âşık olanım’ (I am the possesed, I am the lover) derler. Bölünme bir cinsi türler içersinde bölmek için değerlendirilmez; fakat daha çok safı saf olmayandan, otantik olanı otantik olmayandan, talep sahiplerini ardıllık sıralaması temelinde ki seçimle ayırt eder. Böylece tekrarlanmış metafor, bölünme, temsili olarak altın’ı test etmeye benzetilir. Ama Platonizm, felsefenin Odesasıdır. Platonik diyalektik ne çelişkinin ne de zıtlıkların diyalektiğidir- talep sahiplerinin ya da rakiplerin diyalektiğidir. Bölünmenin özü yüzeyde değil – bir cinsin türlerinin zorunluluğunda- ama derinde ortaya çıkar.
Plato bunu başarmak için tekrar ironi ile hareket eder. Bölünme seçimin gerçek görevine ulaştığı zaman her şey sanki terkedilmiş ve mit hâkim olmuş gibi ortaya çıkar. Böylece Phaedrus’da ruhların dolaşan miti bölünme çabasına müdahale edermiş gibi görünür; bunun için Statesman arkaik dönemlerin mitidir. Böyle bir tuzak, bölünmenin ikinci ironisi, terkedilmesi, bu terkedilişin görüntüsü ya da uzaklaşmadan vazgeçilmesidir. Mit gerçekten hiç bir şeye müdahale etmez. Tersine o bölünmenin tamamlayıcı bir unsurudur. Burada mit, mitin ikili doğasının mistik bir şekilde ötesine giden bölünmenin özelliği, ve diyalektiğidir. Böylece içsel olarak diyalektiğin gücü mitin gücüne karışır. Mit, kendi sabit tekrarlanan yapısıyla gerçektende temelin öykülendirilmesidir. Bundan dolayı da bir modelin inşasına izin verir, bu modele göre ise hak talep edenlerin farklılığı yargılanabilir. Etkili olmak için temellendirilen bu görüş her zaman bir iddiayı öne sürer. Burada hak talep edenler temele yönelmeye uğraşır ve bu temele yönelme düzleminde ise ileri sürdürdükleri iddianın ya çok iyi ya da çok zavallı bir kurumsallaşmaya sahip olduğu görülür. Böylece Phaedrus’da dolaşım miti dirilişe öncelik vererek ruhun fikirleri nasıl gördüğünü açıklar. Burdan da birçok hatırayı canlandırılabilmesine ve aynı zamanda uyku haline sahip olduğunu gören bu ruhlara ait gerçek aşk ya da çok iyi temellendirilmiş delilik ile seçici bir kriterya sunar; görüş darlığına ve unutkanlığa sahip şehvete düşkün (sensual) ruhlar yanlış hak talep edenler olarak ilan edilir. Bu Statesman’da da aynı şeydir. Aynı noktaya dolaşıp gelen mit, insanların çobanı olarak Statesman’ın tanımını gösterir ve bu tanımın sadece arkaik tanrıya uygun olduğunu ifade eder. Ama burada da ayrılmanın kritaryası şekillenir; bu kritaryaya göre şehirde ki farklı insanlar mitolojik modeli eşit olmayan bir şekilde paylaşır. Kısacası seçici bir paylaşım seçici yöntem sorunu ile uyuşma halindedir.
En iyi şekilde paylaşmak kullanılmış olanlara sahip olmaktır. Buradan da ünlü Neo-Platonik üçleme ortaya çıkar: paylaşılamayan, paylaşılmış olan, paylaşan. Burada sadece şu söylenebilir: temel, iddianın nesnesi, hak talep eden; baba, kız, nişanlı. Temel yapı, ilkeden bir şeye sahiptir ve sahip olduğu şeyin paylaşılmasını mümkün kılar ve onu hak talep edene, yalnızca şimdiye kadar temel testi geçme başarısına ulaşmış olana verir. Paylaşılan, paylaşılamayana ilk elden sahip olmasıdır. Paylaşılamayan paylaşılır; paylaşılmış olan adalet, varlığın niteliği, hakkaniyetli insan olarak paylaşılanlara verilir. Elbette bu seçici paylaşımda bütün bir hiyerarşiyi ve derecelendirme çeşitlerini ayırt etmeliyiz. Üçüncü ve dördüncü elden hatta değerinin düştüğü noktada ki n’inci derecede, kendisinin taklidinden (simulacrum) ve aldatıcı görünüşünden, taklit ve sahtekârlıktan daha fazlasına sahip olabilir mi? Statesman bunu ayrıntılı olarak: doğru Statesman ya da iyi temellendirilmiş hak talep edici ve onlarla birlikte olanlar, yardımcılar, köleler, sahtekârlar ve taklitçilere kadar ayırdeder. Kötülük en altta kalanların üzerine çöker. Onlar yanlış hak talep edicilerin şeytanımsı gücünü hayata geçirirler.
Böylece mit, hak talep edenlerin yargılanması ve ölçülmüş taleplerinin iddiasına göre, içkin (immanent) bir modeli ya da tahlili inşa eder. Bölme, kavramın özelliği değil fakat fikrin otantikliği, türlerin belirlenmesi değil fakat soy seçimi olan görevini takip etme durumundadır. Phaedrus, Statesman ve Sophist’deki yazılarda bölünme üzerine gerçeği nasıl açıklayabiliriz? Bölünme yöntemi, paradoxsal olarak sadece hak talep edenleri değil fakat daha çok ‘taklidin varlığını’ tanımlamada yanlış hak talep edenleri ele geçirmekte analiz eder. Sophist’in kendisi, yarısı insan yarısı teke olan kır tanrısı (satyr),insan başlı at biçimindeki mitolojik yaratık (contaur), ya da kendisini her yerde kabul ettiren (proteus) taklitsel (simulacral) bir varlıktır. Böyle bir yorumla Sophist’leri işlemek Platonizm’in en olağanüstü macerasını kontrol altına alabilir. Plato, taklit (simulacrum) doğrultusunda ki araştırma çabasında, taklidin uçurumuna eğilmekle, taklidin basitçe aslı esası olmayan bir kopya olmadığını fakat bununla model ve kopya kavramlarını sorgulama gerekliliğini fark eder. Sophist’lerin tanımı bizi Socrates’in kendisinden artık ayırt edemeyeceğimiz bir noktaya taşır: parabol biçiminde ki tartışmalarla alaycı bir tarz da yazıp veya konuşarak (ironist) özelde hareket ederler. İroninin buraya kadar itilmesinden kaçınılamaz mıydı? Ve burada Plato bu doğrultudaki Platonism’in yıkılmasını ilk işaret edecek kişi değil miydi?
[Kaynakça: Gilles Deleuze “Plato and the Simulacrum”, Rosalind Krauss (translator), October 27 (Winter 1983)]