Atina’nın bazı tanınmış kimseleri, bir akşam yemeğinde bir araya gelmiştir. Yenip içilip konuşulmaktadır. Ele alınan konu aşktır. Konuşanlardan her biri anlayışını dile getirmekte, Aşk Tanrısını (Eros) övmektedir.
Phaidros’a göre, Aşk çok eski bir Tanrıdır. Anası babası yoktur. Hiçbir şair onun doğuşunu anlatmamıştır. Hesiodos, Kaostan sonra ilk olarak koca göğüslü Toprak Ana ile Tanrı Eros’un varlığını kabul etmiştir. Aşkta en büyük nimetlerin kaynağı dense yeridir. Bir seveni ve bir sevgilisi olması, insanların en büyük dileğidir. Sevgilisinin gözünde küçük düşmekten korkan insan, kötü bir şey yapmaktan kaçınır. Seven insan cesur olur. Sevgilisinin gözünde bir kahraman olmak istediği için, savaşta mertçe dövüşür.
Seven insan, sevdiği için canını vermekten çekinmemektedir. Başkası için ölmek, ancak sevenin yapacağı şeydir. Kısacası Aşk, Tanrıların en eskisi, en saygı değeri, en güçlüsü, ve insanlara erdem ve mutluluk sağlayanıdır.
Pausanias, Aşkı hemen övmenin doğru olmayacağı kanısındadır. Aşkın Aphrodite’den ayrılmadığına bakılırsa ve iki türlü Aphrodite olduğu düşünülürse, iki türlü sevginin varlığı kabul edilecektir. Eski Aphrodite bir anadan doğmamıştır. O göğün kızıdır. Sonra gelen Aphrodite ise, Zeus’la Dione’nin kızıdır. Ona, orta malı Aphrodite denir.
İnsanın yaptığı iş, kendiliğinden ne güzeldir ne çirkin. Güzellik işin yapılışından gelir. İşte Aşk da böyledir. Övülmeye değer olan, bizi sevginin güzeline götüren sevgidir. Orta malı Aphrodite’ye bağlanan insanın kendisi de orta malıdır. Böyleleri, kadınları da delikanlılar kadar severler. Sevdiklerini, çok zaman aptallar arasından seçerler; ve sevdiklerinin vücudunu, ruhlarından fazla severler.
Göğün kızı olan Aphrodite’nin yolundan gidenlerin sevgisi ise, erkek cinsine dönüktür. Onların sevdiği, daha gürbüz, daha akıllı varlıklardır. Düşündükleri, saf çocukları tuzağa düşürüp sonra hiçe saymak değil, ömür boyu beraber olmak, bir hayat ortaklığı kurmaktır. Şu var ki, bir çocuğun ileride ne olacağı, iyilikten yana mı kötülükten yana mı gideceği, önceden kestirilecek bir şey değildir. Böyle olunca da, bazı kimseler “ Sonu bilinmeyen bir işte sevenlerin emek harcaması önlenmelidir” diyecek; çocukları sevmenin bir kanunla yasaklanmasını isteyecektir.
Orta malı Aphrodite’ye bağlı olanların düşkün sevgileri yüzünden, seven bir insanın gönlünü yapmayı çirkin bulanlar az değildir. Buna karşı, Elis’te, Isparta’da, Boetia’da, yani insanların konuşmada usta olmadıkları yerlerde; sevenin gönlünü yapmak, iyi şey bilinir. Çünkü oralılar, gençleri kandırmak için laf etmek isteseler bile, bunu becerememektedir. İonia’da ve yabancı boyunduruğu altında yaşayan başka yerlerde ise, bu iş kötü görülür. Öteki memleketlerde sevginin sınırları bellidir. Ama Atina’da sevginin türlüsüne rastlanır.
Atina’da, açıkça sevmek, gizli gizli sevmekten daha güzeldir. Bundan da güzeli, çirkin de olsalar, değerli kimseleri sevmektir.
Birisini elde etmeye güzel, elden kaçırmaya çirkin denir.
Sevdiğini elde etmek için sevenin katlandığı şeyler hoş karşılanır. Para veya mevki için yapılınca ayıplanan şeyler, sevgi uğruna yapıldığı zaman ayıplanmaz olur. Bunlara bakanlar, sevmenin ve sevenin gönlünü etmenin kötü görülmediğini sanabilir. Oysa, babalar çocuklarının yanına eğitmenler koymakta, birbirlerini sevenleri yaşıtları ve arkadaşları ayıplamakta; yaşlılar da, bu ayıplamayı yersiz bulmamaktadır. Bu neden mi böyledir? Sevgi güzel yapılınca güzel, çirkin yapılınca çirkindir de ondan. Orta malı sevgiye düşen ve ruhtan çok vücudu seven bir insanın arzularına çirkince kapılmak ne kadar kötü ise, değerli bir insana kendisini değerli bir şekilde vermek o kadar iyidir. Birinci sevgi uzun sürmez. Çünkü sevilen şey sürekli değildir. Vücut çabuk solar ve sevgi söner. Fakat, bir insan ruhu güzel diye seven, sürekli bir şeye bağlandığı için, ömür boyu sever.
Atinalılar için önemli olan, sevenin ve sevilenin iyi cinsten olmasıdır. İnsanı deneme fırsatını zaman vereceği için, çabuk ele geçirmek ayıp sayılır. Bundan başka, para ve mevki uğruna veya korku ile kendisini verenler de ayıplanmaktadır. Ama insan birine kul-köle olurken, onunla daha üstün bir bilgiye, daha üstün bir erdeme ulaşacağına inanıyorsa, bunda bir kötülük yoktur. Çünkü o zaman, insanın birisini sevmesi ile bilgiye veya herhangi bir erdeme gönül vermesi ayni şey olur.
Seven kimse, kendisine yüz veren delikanlıya, yapılmasını doğru bulduğu her yardımı yapacak; diğeri kendisine bilgi ve erdem getireni, doğru işlerinde destekleyecektir. Sevgilinin sevene yüz vermesi, ancak o zaman güzel bir şeydir. Böyle bir sevgi, seveni de sevileni de kendisini aşmaya zorladığı için – kişi bakımından olduğu gibi devlet bakımından da- çok değerlidir. Bunun dışındaki bütün sevgiler, orta malı Aphrodite’ye bağlıdır.
Eryksimaksos ise, yalnız insan güzelliğine bağlanmada değil, her şeyde sevginin ikiye ayrılmasını doğru bulmaktadır. Onda bu kanıyı, sanatı olan hekimlik yaratmıştır. Hiç şüphesiz sağlıkla hastalık başka şeyler, birbirine benzemeyen şeylerdir. Birbirine benzemeyen şeylerin arzular ve sevgileri de başka olur. Sağlam vücuttaki sevgi, hasta vücuttaki sevgiden farklıdır. Ama iyi bir hekim, vücut yapısını değiştirerek, sevginin birini ötekinin yerine koyabilir. Böyle bir hekim, sevginin bulunmadığı ve bulunması gerektiği yerde, bir sevgi yaratır; veya bunun tersine, olup da olmaması gerektiği zaman, sevgiyi koparır alır.
İki cins sevgi her şeyde vardır. İnsan bu iki cins sevgiyi gereğince karşılamayı bilmelidir.
– Kendisini düzenlememiş olanlar, düzenlemiş olanlara yüz vermelidir. İşte bu göksel sevgidir.
– Öteki sevgiye gelince, onun tadını çıkarmak için, ölçülü ve hesaplı olmak yetişir.
Bu iki sevgi yılın mevsimlerinde de görülür. Sıcakla soğuk, kuru ile yaş gibi karşıtlar düzenli bir sevgiye kavuşunca, sağlık ve bereket doğar. Mevsimler ölçüsüz bir sevgiye düştüğü, her şeyin sarsıldığı zaman ise, canlılar ve bitkilerde çeşitli hastalıklar ve salgınlar başlar.
Sevgi çok değişik, çok yüce bir şey, dünyayı saran bir bütündür. İnsanlar ve Tanrılar arasında her türlü anlaşma ile dostluğu kuran odur.
Komedia yazarı Aristophanes’in büsbütün başka bir sevgi anlayışı vardır. Şöyle ki, eski insanların şekli bugünkilere benzemezdi. Onlar, dört elli, dört ayaklı, iki yüzlü ve tostoparlak şeylerdi. Döne döne uçar gibi giderlerdi. O zamanlar, erkekten ve kadından başka bir de bunların her ikisini içine alan bir cins vardı. Sonra Zeus, insanların aşırı davranışlarına kızarak, onları ortadan ikiye ayırdı; bir insanı iki insan yaptı. Her insan bir başka insanın tamamlayıcı parçasıdır. Ne eski dişi varlıktan kesilmiş bir kadın bir erkeğe, ne eski erkek varlıktan kesilmiş bir erkek bir kadına yüz verir. Eski katışık varlığın parçası olan kadın hep bir erkek, eski katışık varlığın parçası olan erkek hep bir kadın peşindedir.
İnsan kendi yarısı ile karşılaştı mı, sevgi duygusu ile vurulur; artık ondan ayrılmaz olur. Ömürlerini beraber geçiren bu insanlar, ne istediklerini bize anlatamadıkları gibi kendileri de pek bilmemektedir. Ama onları birleştiren şeyin yalnız bir cinsel arzu olduğunu sanmak doğru değildir. Özledikleri şey, sevdiklerine kavuşmaktır; sevdiklerinde erimek, ve iki varlıktan bir tek varlık olmaktır.
İnsan için mutluluğa ermenin çaresi, kendisini bütünleyen sevgiliyi bulmak, ilk yaradılışına dönmek ise, bizi ona en çok yaklaştıran şey, hayattaki gerçeklerin en güzelidir. Bu da, gönlü gönlümüze uygun bir sevgilidir. Bize bu nimeti bağışlayan da, övülen Tanrı, Aşk Tanrısıdır.
Fakat edebiyatçı Agathon için, yapılmış olan konuşmalar pek yerinde değildir. Çünkü Aşk Tanrısı övülmemiş; onun nasıl bir Tanrı olduğu söylenmemiş; hep yaptığı iyiliklerden söz edilmiştir.
Aşk Tanrısı, Phaidros’un dediği gibi Tanrıların en eskisi değil, en gencidir. Hem o yalnız genç değildir, hep genç kalan Tanrıdır; her zaman yaşlılıktan kaçmaktadır. Anlatılan o eski Tanrı kavgaları doğru olsa bile, bunlar Aşk Yüzünden çıkmamıştır. Aralarında sevgi bulunsa, ne o kesip biçmeler ne zincire vurmalar olur. Sevgi başa geçeli, Tanrılar dostluk ve barış içindedir.
Aşk Tanrısının oturduğu ve gezdiği yer, dünyanın em yumuşak yeridir. Çünkü o sarayını, insanların ve Tanrıların gönlünde kurmuştur. Kendisi de çok ince, çok akıcıdır. Bunun için her şeyi sarmaktadır. Aşk Tanrısı çirkinlikle çatışma halindedir. Hep çiçekli yerlerde dolaşır; oralara yerleşir. Hiçbir insana, hiçbir Tanrıya haksızlık etmediği gibi, hiçbir insan, hiçbir Tanrı da ona haksızlık etmez. Sevgi hiçbir şeyi zorla yapmaz. İnsan onun emrine isteyerek girer. Zevklerin ve arzuların dizgini onun elindedir. Hiçbir zevk sevgiden üstün değildir. Yiğitlikte, sevgi ile Ares bile boy ölçüşemez. Geleneğe göre Aphrodite’ye vurulan Ares’tir. Madem ki vuran vurulandan daha güçlüdür, yiğitler yiğitini avucuna alan herkesten yiğit olacaktır.
Sevgi öyle usta bir şairdir ki, dilediği kimseyi şair yapabilir. Eline geçirdiği insan, hemen şair kesilir. Her çeşit sanat alanında, sevgi, her yaratmanın yaratıcısıdır. Evet hekimlik, bilicilik Apollon’un buluşlarıdır. Ama o bunları, arzu ve sevgi yolu ile bulmuştur. Demek ki, o da sevgiye tutkundur; ve belki de sevgidir. Musa’lara müziği, Hephaistos’a demir dövmeyi, Athena’ya kumaş dokumayı öğreten odur. Kısacası, ilkin sevginin kendisi her şeyden güzel, her şeyden iyidir; sonra da o, başka güzelliklerin başka iyiliklerin kaynağıdır.
Sevgi içimizden bayağılık duygularını siler; yerine yakınlık duygularını getirir. Bayramlarda, kurban törenlerinde, korolarda, insanları bir araya getiren odur. Sevgi insanları, iyiliğe dost, kötülüğe düşman eder. Sevgi olmayınca, insan onun peşine düşer; varsa, hazine gibi üstüne titrer.
Rahatlığın, keyfin, inceliğin, güzelliklerin, arzuların ve tutkuların kaynağı sevgidir. O iyiliklere koşar; kötülüklerden kaçar. Didinmelerimizde, korkularımızda bize kılavuzluk eder. Her insan, önderlerin en iyisi, en güzeli olan bu Tanrının ardından gitmeli; her insan onu övmelidir.
Konuşma sırası kendisine gelince, Sokrates hayretini açıklar. Çünkü o, övgüden gerçeği söylemeyi anlar. Oysa konuşanlar, ne güzellik varsa hepsini zorla sevgiye mal etmişler; söylenenlerin gerçeğe uyup uymadığını hiç düşünmemişlerdir. Kendisinden böyle bir övgü beklenmemelidir. Ama arkadaşları dilerse, gerçek olan ne varsa onu söyleyecek; içinden geldiği gibi konuşacaktır.
Agathon gibi Sokrates de, önce sevginin ne olduğunu belirtmeyi, sonra iyiliklerini anlatmayı doğru bulmaktadır.
Fakat daha önce bir şeyin bilinmesi gerekir: Sevgi bir şeyin sevgisi midir?
Yoksa hiçbir şeyin sevgisi değil midir?
Bir babaya, kimsenin babası değildir denemez. Baba, bir kızın veya bir oğlanın babası olduğu gibi, sevgi de bir şeyin sevgisidir. Sevgi bir şeyin sevgisi ise, elbette çirkinin ve kötünün değil, iyinin ve güzelin sevgisidir.
Sevgi sevdiği şeyi arzulayacaktır. Arzuladığı şey, onda bulunmayan bir şeydir. Çok güçlü bir kimse, yine güçlü olmak istiyorsa, bu gelecekte de güçlü olmayı istemesindendir. Bugün sağlıklı olan birisi, ancak gelecekte de sağlıklı olmayı isteyebilir. Bu da henüz elinde olmayan bir şeyi istemesidir.
Fakat, “Sevgi iyinin ve güzelin sevgisidir.” dedikten sonra, onun yoksun olduğu şeyi arzuladığı kabul edilirse, sevginin güzellikten yoksun olduğu gibi bir sonuca varılmaz mı? ve güzellikle iyilik aynı şey olduğuna göre, sevgi iyilikten yoksun olmaz mı?
Agathon’un bu soruya karşılık veremeyeceğinin, Sokrates’le başa çıkamayacağını bildirmesi üzerine, Sokrates, Diotima adlı bir kadınla yaptığı bir konuşmayı anlatmaya başlar. O zaman Sokrates de aşağı yukarı şimdi Agathon’un söylediklerini söylemiştir. O zaman da Diotima Sokrates’e şöyle demiştir:
Önce bir düşünmelidir. Acaba “Sevgi iyilikten ve güzellikten yoksundur” demek, “Sevgi çirkindir; kötüdür” demek midir? Bilgin olmayan kişi, mutlaka bilgisiz midir? İnsan nedenlerini göstermeden de doğru düşünemez mi? Bilgi mantığa dayanmadıkça bilgi olmayacağı için, bu doğru düşünceye bilgi denemese de, bilgisizlik denebilir mi? Bilgi ile bilgisizlik arasında doğru düşünce diye bir şey yok mudur? İşte sevgi de böyledir. Ona iyi ve güzel demek doğru olmasa da, çirkin ve kötü de dememelidir. Sevgiyi ikisi arası bir şey olarak görmelidir.
Büyük Tanrı olmak şöyle dursun, sevginin bir Tanrı olduğu şüphelidir.
Tanrı olmak için güzel ve mutlu olmak, mutlu olmak için ise, iyiliğe ve güzelliğe ulaşmış olmak gerekir.
Mademki sevginin iyiden ve güzelden yoksun olduğu sonucuna varılmıştır, artık ona nasıl Tanrı denecektir?
Sevgi, ölümlü ile ölümsüz arası bir şey, bir daimon’dur.
Daimonlar, insanlardan Tanrılara, tanrılardan insanlara söz taşırlar. Tanrı ile insan arasındaki boşluğu doldurur; bütünün bütünlüğünü korurlar. Bilicilerin büyük bilgisi de onlardan gelir. Daimonlar hem pek çok hem çok çeşitlidir. İşte sevgi de bu daimonlardan biridir.
Sevgi zekânın oğlu bolluk ve yokluğun çocuğudur.
Aphrodite’nin doğduğu gün ana karnına düşmüştür. Bunun için onun kulu, yoldaşıdır. Aphrodite güzel, o da güzele düşkündür. Sevgi her şeyden önce yoksuldur; anasına çekmiştir. Çok kimsenin sandığı gibi ince ve zarif değil, tersine kaba ve pistir. Her yere dalar çıkar; şurada burada yatar kalkar. Ama babasına çeken tarafı ile de güzelin ve iyinin peşindedir; yürekli, atılgan ve dayanıklıdır. Sevgi aynı zamanda yaman bir avcıdır. İşi gücü tuzaklar kurmaktır. Fikirlere, buluşlara pek düşkündür. Bilicilikte, büyücülükte eşsizdir. Aslında ne ölümlü ne ölümsüzdür. Bolluk içinde gelişip yaşarken, bir bakarsın ölüverir. Sonra babasının tabiatı gereği, yine çaresini bulur, dirilir. Bir şeyin eline geçmesi ile elinden kaçması bir olur. Sevginin ne bolluk içinde olduğu ne yokluk içinde olduğu söylenmelidir.
Sevgi yalnız ölümlü ile ölümsüzün, bollukla yokluğun arasında değil, bilgi ile bilgisizliğin de arasındadır. Tanrılarla bilgeler, bilge oldukları için bilgi ile uğraşmazlar. Bilgisiz olanlar da, güzellikten, iyilikten habersiz ve akıldan yoksun oldukları halde, bunların hepsini kendilerinde toplanmış sandıkları için, bilgiye yönelmez, bilgeliğe özenmezler. Bilgelik peşine düşenlerin bilgelik ve bilgisizlik arasında olmaları bir zorunluluktur. Sevgi mademki her güzel şeyin sevgisidir, öyleyse en güzel şeylerden biri olan bilgeliğin dostu olacaktır. Bilgeliğin dostu olabilmek için de, bilgelikle bilgisizlik arasında yer alacaktır.
Sevginin bu durumu yaradılışı gereğidir.
Onun her şeyi bilen ve bulan bir babası, hiçbir şey bilmeyen bir anası vardır.
Sevgi üzerinde yanılanlar, onu seven değil sevilen bir şey sandıkları için yanılmaktadır. Sevginin güzel sanılması da bundandır.
Güzel olan, sevgi değil sevilendir. İnsanlar sevdiklerini güzel buldukları için sevmekte, sevdiklerini elde ederek mutlu olmak istemektedir.
Kaynakça: Şölen, Platon, çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, 2. baskı, 2015