Okuma süresi: 6.49 mintues

Çalışkan üretici toplumları bekleyen tüketim alışkanlığına dair bir kaosun hikâyesi…

İnsanların insan sayıldığı bir dünyada yaşıyorlardı. Ne hırsızlık bilirlerdi ne de yalancılık. Hiç bir kötülük yaşamıyordu oralarda. Sevgi dolu insanların emeği paylaştıkları bir dünyaydı bu. O dünyada ne eroin vardı ne de nikotin. Kötü alışkanlıkların olmadığı dünyamızda birlikte üretip, birlikte tüketirlerdi. Kötü alışkanlıkları olmayan sevgi insanları kendi alin terleriyle üretirler, dengeli tüketirler ve bol bol kitap okurlardı. O dünyada fabrikalarda çalışan işçiler Cumartesi günleri şehir içinde tarla merkezlerinde çalışarak stres atıp feodal bir atmosfer de yaşamaktaydılar. Pazar günleri ise parklara tiyatrolara ve konserlere giderlerdi. Her günü dolu dolu yaşamak onların hayat prensipleriydi. Hiç bir güç o sevgi dünyasının dengelerini bozamazdı, çünkü insanlar çalışarak severek yaşamayı ve paylaşmayı biliyorlardı ve hiç bir güç de o sistemi bozamazdı.

Ta ki insanlar zamanlarını geçiştirmeyi, çalışmaya tercih edecek kadar şüphelere düşene kadar, çünkü insanlar çalışmayı ve paylaşmayı alışkanlık olarak süreğen bir düzeye getirecek hale gelene kadar.

Sevgi ve emek dolu hayatın yıkımı sanıldığı gibi uzun sürmemişti, bir anlık gaflet, bir anlık boşluk tüm emeklerin teker teker yıkılmasına yetmişti. Nasıl oluyordu insanlığın uzun bir zamanda yaşadığı evrimle vardığı o mükemmel yaşam sistemi bir anlık boşluktan yıkılabiliyordu. Biz insanlar da öyle değil miyiz, bütün hayatımızca emek verip geldiğimiz gelişmelerimiz, bir anlık zayıflık ve şüphe ile yaşadığımız boşlukta yıkılıvermiş. Evrimler ne kadar büyük emeklerle yaşanmış olursa olsun insan boşluğa düşmeyi versin, insandaki o büyük evrimsel gelişmeler bir anda yerle bir oluyor. Önemli olan boşluğa düşmemekti, başarıları korumak için yaşanan dolulukları korumak ve boşluklara, şüpheye ve zayıflıklara karşı hazırlıklı olmak çok önemliydi. Sevgi-Ter dünyasının insanları, tüm zayıflıklarını aşmış ve aktif çağdaş paylaşımlı dünyalarının yıkılmayacaklarından emin iken birden altüst olmuşlardı: o aktif insanlar ki, sigara bile içmez iken, dertlenmeye vakti bile olmayıp aktif sportif yaşantılarında, bir anlık boşlukla, birer birer tüm kaleler yıkılmaya başlıyordu; sigara, içki, eroin, kumar, adaletsizce herkesten çok kazanma hırsı, insan kullanma, sömürü gibi dünyalarında yasak olan her şeye ilgi göstermeye başlıyorlardı, bunda mükemmel sevgi-ter dünyasındaki mükemmelliklere rağmen zayıflık gösterip boşluğa düşmelerinin katkısı büyüktü. Peki, neden insanlar bu boşluğa düşüyorlardı, mükemmel eşitlikçi toplum nelerine yetmiyordu? Yoksa insanlığın özünde mi vardı farklı yaşama arzusu da ondan mı boşluğa düşüyorlardı?

Peki, insanlar nasıl kurtulacaklardı, şüphe ve boşluklardan kaynaklanan kötü alışkanlıklardan da tekrar sevgi-ter geleneğiyle barış kardeşlikle emeğe dayalı bir yaşam süregelecekti, Bu çürümenin eşiğinden nasıl kurtulacaklardı, halkın çoğunluğu hala bu uyuşmanın içinde debelenirken, diğer yandan o eski sevgi emek ve alın teri devirlerinin bir gün gelip gelemeyeceğine dair akıllarında farkında olmaksızın bir umut filizi vardı ama kendilerine itiraf edemiyorlar ve bu tür önerileri ise muhafazakâr ve düşmanca karşı çıkıyorlardı.

İçine düşülen duruma bir çare bulunması için bir kurtarıcı arayan diğerleri de kurtarıcı bulamamanın üzüntüsü içinde hüzünlerini içlerinde sımsıkı saklıyor ve belli etmiyorlardı.

Çünkü varolan alışkanlıklara batmış düzende karşı çıkmayı düşünmek imkânsız gibiydi.

Bir şey eksikti bilemiyorlardı, Bilemiyorlardı ki geçmiş yaşamlarındaki güzel duyguların üzerine katran gibi kapatmış uyuşmayı aşma değerlendiremiyorlar ve bir kıskaç içinde kalmışlardı.

Umutsuz yaşanmaz, yarın umuttur ve toprağın devinimine hiç bir güç ve hiçbir kuvvet yön veremez, insanlar ise toprağın yönlendirmesinde birer figürandır. İşte bunları bilebilselerdi, çevre kirlenmez, şehir yönetimi aksamaz, sevgi ile emek iç içe o eski güzel sevgiter ülkesindeki eski güzel günler gene gelirdi. Umutsuz olmayıp bütün bu kirlenmelere, düzensiz kentleşmelere, her türlü uyuşmuşluğa, sevgisizliğe, umutsuzluğa ve üretmeden tüketen özünden soyutlaşmaya karşı tek bir yumruk olarak haykırmayla belki yine o güzel sevgi-ter ülkesini topluma geri kazandırmak neden olmasın?

İnsan kişi insana değer verir ve mesleği ne olursa olsun insanlarından, çevresinden ve dünyasından kopmazdı. Ama günümüz insanları bilgisayarların verdiği oyunları geçici mutluluğa ve sevince alıştıkça sevgiden ve insanlık değerlerinden uzaklaştığını ne yazık ki yıllar geçip de yılların ve sahte değerlerinin savaşından aldıklarını gördüğü ünde artık çok geçmiş ve kendinden çok şeylerini yitirmiş olduğunu görmeye başladılar. Ve yıllar yılı bunu görmediği için yaşamının bir anlamı kalmıyor. Kendisini arayıp soran arkadaşları ve dostlarının yıllar yılı onu terk ettiğinde ise hayata hiç bağı kalmıyor. Sevgi ve emekten eser kalmayan bu dönüşmüş toplum aslında sevgiyle emeğin birbirinden ayrılmazlıklarına olan ümitlerini sona erdiren sevgiye ve aşka güvenlerini yitirmeleriyle başladı bütün bu çöküş. Önce aşka ve sevgiye olan güvenlerini yitirdiler, sonra sevgisiz aşksız biteviye üretim yaşam kültürlerini yitirdiler, kaybetmek karşısında kaldıkları kültürlerini ve örflerini birtakım uyuşturucu öğelerle kendilerini o eski komünal yaşam tarihlerine ışınlandılar ve bu hayal dünyasında mahpus kaldılar. Bu komünal yaşamı yeniden hissetmek duygusu onları yeniden eski günlere dönme eğilimi gösterdi, ancak bu ışınlanma yöntemlerinin kötü ve virüs dolu alışkanlıkları da beraberinde getirdi. Artık ne geriye dönebiliyorlardı ne de ileriye, sanki yarasa gibi tavana asılmışlardı. Bu ışınlanma yöntemleri neydi ki onları iki arada bir derede bıraktı? Önceleri sigara, içki, eroin, esrar, üretmeden tüketilen zamanlar, bile insanın öğesine tersti. Geleceğine mutlu ve umutlu idiyseler, bu soysuz, geçmiş yeni toplum ise o kadar kopuk ve umutsuz idi. Bütün bunlara sebep olan olgu ise sevgi ve emeğin olmaması değil, Bilakis sevgi ve emeğin kirlenmesinden başka ne olabilirdi? Yüzyılların akışıp süregelişi içinde sürüklenip giden bu toplumlar neyi yanlış hesaplamışlardı? Sevgiyi ve emeği yeşertmeyi unuttukları için kaybettiler. Daha sonra ne kadar sevmeye ve emek vermeye çalıştılarsa da tarihin hızlı akışı içinde yapayalnız kaldılar, yapayalnızlık duygusunu bastırmak için de içki, sigara ve uyuşturucu kötü alışkanlıklarla sürüklendiler.

Aradan yıllar geçti insanlar bu tür alışkanlıklara doymaya başladılar, işte bu doyumdan geriye de dönemezlerdi, çünkü artık uzun bir dönem uyuşma içinde kalmışlardı ve zamanlarını öldürmüşlerdi, o eski sevgi-ter döneminin birlikte üretme, birlikte sevgiyle yaşama yaşamlarındaki o tazelik kalmamıştı, Hala o insanlar bir umutla bir gün toprağın kendilerini tekrar aralarına alıp emek dünyasına döndürmesi umutları bir başka bahara kalmıştı…

Kazım Aksan
+ Son Yazılar