Okuma süresi: 17.8 mintues

Özet:

Bu makale Platon’un “mimesis” kavramındaki iyi mimesis – kötü mimesis ayrımını esas alarak bir tür mimetik deneyim olarak yorumlanabilecek olan kendilik deneyiminde –Sokrates örneği üzerinden– iyi mimesis’i anlamlandırmayı amaçlamaktadır. Sokrates -Alcibiades ilişkisinde ilişkinin diyalektik biçimine dikkat çekmek isteyen makale Sokrates’in kimliği ile bütünleşmiş olan “kendini tanı!” (gnothi seauton) ilkesinin kendilik kaygısı (epimeleia heautou) ile olan bağlantısına değinirken modern dönemlerde tanımlanan kendilik anlayışının kötü bir mimesis olabileceği üzerinde duracaktır.

Prolog:
Platon, “Devlet”te Homeros’u çocukluğundan beri sevdiğini[1] belirtmesine karşın yine de Homeros ve diğer şairlerin topluma ve özellikle de gençlere ne tür zararlar verdiklerini / verebileceklerini gündeme getirir. İdealize edilen bir şehir vardır ve o şehrin en önemli unsurlarından biri olan bekçiler Homeros’un Hades Ülkesi üzerine söylediği korkunç sözlerle birer yiğit olmaktan uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar.[2]

Homeros’un dilinde Hades, korkunç iniltilerin, hayaletlerin, gözyaşı ve pişmanlıkların olduğu, ölümün sarsıcı yüzünü tüm çıplaklığıyla gösterdiği bir tür cehennemi andırmaktadır. Dahası Homeros ve diğer şairlerin başka şiirlerinde de kendini gösteren bu acziyet, kahramanları ve tanrıları da saran bir illettir. Şairlerin dizelerinden yansıyan bu dramatik gösterim aynı zamanda o şiirleri duyan herkesi çabucak etkisi altına alma gücüne de sahiptir. Bu güç Platon’un ısrarla üzerinde durduğu bir tehlikeyi içinde barındırır; gençler şairlerin yalan üzerine kurulu sözlerini pek tabi ciddiye alabilirler.

Yalan olanın zamanla doğru olan yerine konumlanması ihtimali Platon’un “mimesis” (taklit) kavramını gündeme getirmesine neden olur. “Benzetmenin aslı nedir?” sorusuna verilecek olan yanıt konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Platon, üç sedir ustasından bahseder. Bunlar, ressam, dülger ve Tanrı’dır.[3] Tanrı, şu ya da bu sediri değil tek gerçek sediri, sedirin özünü yaratandır. Dülger, sedirin işçisi iken ressam yapılan şeyin benzetmecisidir. Benzetmeci gerçeklikten tamamen uzaklaşmış bulunmaktadır. Tragedya şairlerinin yaptığı da tam olarak budur.[4] Olmuş olan ya da olacak olan şeyleri anlatan şairler ve masalcılar anlattıklarını ya doğrudan doğruya ya da taklit yoluyla anlatma yoluna giderler. Şair, sözler söylerken, kendisi değil bir başkasıymış gibi davrandığında taklit bir tür yalan olarak kendini gösterir. Platon’un “Devlet” diyaloğunda Sokrates, Adeimantus’a şunu sorar:

Peki, bir insan sesini, davranışını bir başkasına uydurmaya çalıştı mı ne yapmış olur? Benzemek istediği kimseyi taklit etmiş olmaz mı?”[5](Çev. S. Eyüboğlu)

Platon bir ihtimalden daha bahseder; şair, tragedyalarda olduğu gibi taklit etme yoluna gitmek zorunda değildir, olanı olduğu gibi de aktarabilir. Fakat asıl önemli olan konu idealize edilen şehrin bekçilerinin taklitçi olup olmayacağına dair sorulan soruya verilecek yanıttır.[6] Bu yanıt “mimesis” in bir ayrıma tâbi tutulmasına neden olur. İnsanlar ancak tek bir işi yaptıklarında o işte ustalaşabilirler. Aynı durum taklit için de geçerlidir. Her ne kadar Homeros gibi şairler aynı zamanda rahip, bazen bir kahraman bazen de bir tanrıymış gibi pek çok şeyi taklit etme girişiminde bulunsalar da, bu bir işi ustalıkla yapmaktan ziyade yalan söylemek, yalan olmak anlamına gelen kötü bir mimesis’tir; aldatıcı sözlerle kurulu bir doxai’dır.[7] Fakat bekçilerin taklit edeceği bir tek şey olabilir; bekçi olmaya çalışmak. Bekçiler ne demirci, ne gemici, ne sarhoş ne de deli taklidi yapmayacaklar, yalnızca bekçi taklidi yapacaklardır. Taklit ede ede sonunda taklit ettikleri şeye alışmaları böylece mümkün olacaktır.[8]

İyi Mimesis, Sokrates ve Kendilik:
Bekçiler üzerinden verilen bu tarz bir taklit genel olarak iyi bir insan olmanın da yolunu açmaktadır. Platon, iyi bir kimsenin söylediklerinin, yaptıklarının taklit edilmesinin yani o kişiymiş gibi davranılmasının akla uygun olduğunu belirtir.[9] Nitekim iyi mimesis örneği olan bir insan çevresindeki insanların hayatına dokunan, onlara kendisinden sonra bile bir yaşam yolu gösteren kişidir. Platon, Homeros’un böyle biri olmadığını belirtir.[10] Bu anlamıyla iyi mimesis’in Antik Yunan’da en başat ismi şüphesiz ki Sokrates’tir.

Sokrates’in insanların hayatlarına nasıl dokunduğu, çevresinde bulunan insanları nasıl dönüştürdüğü Platon’un diyaloglarında sıkça kendini gösterir. “Alcibiades”[11] diyaloğu bu durumun en önemli örneklerinden biridir. Alcibiades, Yunanistan’ın önde gelen ailelerinden birine mensup, varlıklı, oldukça yakışıklı ve bu sebeple çevresinde epey âşığı olan bir gençtir. İçinde bulunduğu bu koşullar Alcibiades’in kendine olan güveninin de kaynağıdır; şeyleri yeterince bildiğini düşünmektedir ve parlak bir gelecek doğal olarak Alcibiades’i beklemektedir. Alcibiades’in kendine dair bu düşünceleri Sokrates’le gerçekleştirdiği diyaloglarla zaman içinde değişime uğrar. Sokrates, Alcibiades’in “hiç bir şey bilmediğini” görmesini sağlayan kişidir. Başlangıçta bu gerçekle yüzleşmesine neden olduğu için zaman zaman kızdığı ama buna rağmen bir türlü yanından ayrılamadığı Sokrates mimetik davranışa neden olan biridir. “Symposium”[12] diyaloğunda Alcibiades onun için övgü dolu sözler söyler ve Sokrates’in kurduğu cümlelerin tanrısal erdemlerle dolu olduğunu, iyi biri olmak isteyen herkesin yürüyeceği yolu bu sözlerde bulabileceğini belirtir.[13]

Sokrates’in yanında olmak, onunla zaman geçirmek mimetik bir deneyimdir. Taylan Altuğ, “Son Bakışta Sanat”ta, Adorno’nun “Aesthetic Theory”de mimemis kavramına olan yaklaşımını yorumlarken “mimesis” in bir ürün değil, etkinlik olduğunu ve mimetik davranış aracılığıyla ben’in, başka olana benzediğini belirtir.[14]

“Symposium”da Alcibiades şöyle diyor: “Sokrates dünyada beni utandıran tek adam.”[15]

Alcibiades’in bu duyguyu yaşamasına neden olan şey belki de bir mimetik deneyim içerisinde olmasıdır. Alcibiades, Sokrates’in yap dediklerini yapmamak için haklı sebepler gösteremediğini fakat onun yanından uzaklaşır uzaklaşmaz kalabalıklardan alkış toplama hevesine girdiği için kendisinden utanç duyduğunu, fakat Sokrates’ten de ayrılmak istemediğini belirtir. Alcibiades’in deneyimlediği kendilik, içinde Sokrates’in olmadığı bir kendilik değildir.

Kendilik Kaygısı ve Kendini Tanı:
Charles Taylor, “The Malaise of Modernity”de kendimiz olmanın ne olduğunu keşfetmemiz gerektiğini belirtirken bu durumun sanatsal bir yaratım olduğunu, mimesis’in gerçeğe öykünme anlamı taşıdığını ve sözü edilen gerçekliğin “sahicilik” olduğunu belirtir. Taylor, kendini keşfetmenin poiesis’i yani yapmayı gerektirdiğinin altını çizer.[16]

Poiesis kavramının Antik Yunan açısından taşıdığı önem dikkate alındığında ya Alcibiades’in yaşadığı mimetik deneyimin özgün bir kendilik taşımadığını söyleyebiliriz ya da Alcibiades’in, kendini tanı (gnothi seauton) pratiğinin ilk aşaması olarak yorumlanan kendilik kaygısı (epimeleia heautou) taşıdığını da belirtebiliriz.

Kendiliği, “öznenin kendi kendisi ile sürdürdüğü ilişki biçimi”[17] olarak tanımlayan Foucault, “Öznenin Yorumbilgisi, Collège De France Dersleri”nde (1981-1982)[18] Alcibiades diyaloğundan yola çıkarak kendilik kaygısını ilk uyanış anı, hareket ilkesi olarak tanımlar. Kendilik kaygısı ile kendini tanı ifadelerinin iç içe, geçişken bir yapı içerdiğini belirten Foucault, modern öznenin tanımlanmasında “kendini tanı” güçlü bir şekilde öne çıkarılırken “kendilik kaygısı”nın kenarda bırakıldığını ifade eder.[19] Epimeleia heautou (kendilik kaygısı), kendine, başkalarına ve dünyaya dair bir tutumdur. Belli bir dikkat, bakış biçimidir ve bakışı dışarıdan, başkalarından, dünyadan kendine çevirmeyi, düşünülene ve düşüncede meydana gelene dikkat etmeyi gerektirir. Epimeleia kelimesi egzersiz ve meditasyon anlamlarına gelen melete kelimesi ile ilişkilidir ve epimeleia kendini değiştirdiğin, arındırdığın, dönüştürdüğün eylemleri de içerir.[20]

Sokrates bir anlamda kendini tanıma pratiğinin başlangıcında kişiye hiçbir şey bilmediğini gösteren ve dolayısıyla o kişiyi kendilik kaygısına sürükleyen insandır. Sokrates, diyaloglarda mutlak cevaplar arayan biri olmaktan ziyade arayış halinde olan, Alcibiades dâhil olmak üzere çevresini saran insanlara, kendiliğin bizzat o kişi tarafından yaratılması gerektiğini ima eden kişi gibidir. Bir eidos olarak “iyi”, var olan bir şey olmaktan ziyade her bir bireyin kendi eylemlerinde kendinde var etmesi gereken, oluşmamış bir şeydir.[21] Sokrates’in kişiliğini taklit etmekse Eros’un oklarına maruz kalmaya benzemektedir.

Mimetik Deneyim ve Diyalektik:
Foucault’nun Collège De France Dersleri (1981-1982) derslerinde kendilik kaygısına yaptığı vurgu felsefede kendilik tartışmaları açısından büyük bir önem taşımaktadır. Derslerin taşıdığı bu önemin yanı sıra Foucault’nun Alcibiades diyaloğunda Sokrates’i nispeten belirsiz bırakması, kendiliğin oluşmasında başkasının vazgeçilmezliğinde diyalektik bir ilişki biçimi olduğunu yeterince önemsemesi Foucault’ya yöneltilen eleştiriler arasında yer almaktadır.[22] Albert Joosse, “Foucault’s Subject and Plato’s Mind: A Dialectical Model of Self-Constitution in the Alcibiades” adlı metninde Foucault’nun Alcibiades ile Sokrates arasında olan ilişkinin diyalektik bir biçim taşıyor olmasını ihmal ettiğini ve bu ihmalle Foucault’un Antik Yunan’daki “kendini tanı” söylemi ile modern dönemde kullanılan “kendini tanı” ifadesi arasındaki ayrımı tam olarak açıklayamadığını ima eder. Joosse, Alcibiades’in Sokrates’e kendisini nasıl geliştireceğini, neden Sokrates’e ihtiyacı olduğunu sorduğunda Sokrates’in cevap olarak, her ikisinin de kendilerini geliştirmeye ihtiyacı olduğunu söylemesine dikkat çeker. Sokrates kendi gelişimini Alcibiades’in kendisiyle olan ilişkisine bağlamaktadır.[23]

Alcibiades’in deneyimlediği kendilik içinde Sokrates’in olduğu bir kendilikken aynı zamanda Sokrates de öteki olarak Alcibiades’le bir ilişki içindedir. Bu durum Hegelyen bir okumayı da mümkün kılmaktadır. Hegel, “The Phenomenology of Spirit”in, Self-Consciousness bölümünün alt başlığı olan “Self-Sufficiency and Non-Self-Sufficiency of Self-Consciousness; Mastery and Servitude”de[24] kendiliğin zorunlu olarak diyalektik ilişkide öteki ile var olabildiğini belirtir.

Bu diyalektik ilişki aynı zamanda mimetik bir deneyim olabilir mi? Adorno’nun “Estetik Teorisi”inde mimesis kavramını yorumlayan Taylan Altuğ “Mimetik deneyim, mimetik davranış aracılığıyla Ben’in başka olanda özümsenmesi (assimilating), başka olana benzeşmesidir,”[25] diyor. Bu yoruma göre mimetik davranış bir şeyi taklit etmekten ziyade kendisini o şeyde özümsetmek anlamına gelmektedir.

Modern Kendilik ve Kötü Mimesis:
“Ne yapmalı? Nasıl davranmalı? Kim olmalı?” Anthony Giddens, “Modernity And Self-Identity’de[26] bu soruların geç modern çağın koşullarında yaşayan herkes için merkezi önem taşıyan varoluşsal sorular olduğunu belirtir. Giddens, benliğin inşasına katkıda bulunacak tavsiyelerde bulunmak istediğini belirterek Janette Rainwater’ın “Self-Therapy” isimli kitabından uzun uzadıya alıntılar yapar. Bir rehber olarak önerilen bu kitapta kendilik bir tür rahatsızlık olarak yer alır ve terapi her ne kadar kişinin kendisinin özgürce yapacağı bir eylemmiş gibi gözükse de Rainwater’ın çarpıcı soruları da okuyucuya yol gösterecektir:

“Yaşamak için sadece üç yılınız olduğunu söylendiğini hayal edin. Nerede yaşamak istiyorsunuz? Kiminle yaşamak istiyorsunuz? Çalışmak ister misiniz? Ya da okumak? Fantezi hayatınızdan mevcut hayatınıza dâhil etmek istediğiniz herhangi bir bileşen var mı?”[27]

İnsanlık tarihinin hiçbir diliminde “kendilik” kavramı bu denli bir ürüne dönüşmemiş olsa gerek. Kendilik, teknolojik bir aplikasyon gibi dışardan alınabilir bir ürün olarak şeyleştirilmiş durumdadır. Tülin Bumin, “Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza”da “Ne Antik Yunan’da ne de Ortaçağ’da dünya, hiçbir zaman bir özne olan insan tarafından tasarımlanan bir imge olmamıştı,[28] diyor. Tasarımlanan imgeye dönüşen bu dünyaya insan da dâhil olsa gerek. Modernliğin sıfır noktası olarak kabul edilen kartezyen cogito[29] dünya ile bir dialogosa girmekten ziyade ona bir efendi olarak hükmettiğini düşünen varlıktır. “Kendini tanı” ifadesini süreci olmayan bir buyruk olarak öne çıkaran Modern Batı Felsefesi’nde özne, kendilik kaygısı duymadan kendi bilme edimlerinde kendini bilmeye kadirdir artık. Fakat bu kendilik hakikatine koşulsuz ulaşacağı anlamına gelmez. Bir ön koşul olarak Platon’un kötü mimesis’ini andıran bir durum kendini gösterir. Foucault, “Collège De France Dersleri’nde (1981-1982) koşulları içsel ve dışsal olarak tanımlar; bilme ediminin iç koşulları, kuralları ve bilme ediminin kültürel, ahlaki gibi dış koşulları vardır. Dış koşullar, örneğin hakikat olarak bilgiye ulaşmak için eğitim almış olmak, belirli bir bilimsel konsensüse (uzlaşmaya) dâhil olmak, bilmek için çaba sarf etmek ve dünyayı yanıltmamaya çalışmak vardır.[30] Her koşulda, içsel ya da dışsal bilme edimi öznenin varlığının dışındadır ve özne bu koşullarla kurulmaktadır. Foucault’nun yaptığı en çarpıcı yorumlardan biri; bilginin sonsuz ilerleyişinde öznenin hiçbir zaman kendini tamamlama noktasına erişim olanağı bulayacağıdır.[31]

Modern özne hiçbir zaman kendilik noktasına erişemez ama medya üzerinden kendisine gösterilen rol modeller, gelişim kitapları, kurmaca mitlerle her zaman kendine erişme umudu ile yaşar. Standart güzellik/yakışıklılık hedefine ulaştığında, standart eve sahip olduğunda, standart eğitimi aldığında, standart aktivitelere katıldığında yeni standartları karşısında bulur. Modern kendilik aynı anda pek çok kendi olmayı, kendini eskitip yeni kendilikler edinmeyi zorunlu kılıyor gibidir. Homeros’un bir rahipmiş, bir kahramanmış, bir tanrıymış gibi sözler söylemesi ne kadar Homeros’a ait bir gerçeklikse modern insanın standart olarak kendisine sunulan kendiliği giyinmesi ve öyle davranması da o kadar gerçektir.

Sonuç:
Platon’un “Devlet”inde Homeros ve diğer şairler üzerinden tanımladığı kötü mimesis’in karşıtı olarak kendini gösteren iyi mimesis aynı zamanda doksolojik olanın da karşısındadır. Şehrin bekçileri yalnızca bekçi olmayı taklit edeceklerdir ve bu taklit onlara bir şekilde bekçi olmayı sağlayacak olan şeydir. İyi insan olmak isteyen kişi ise kendisini Sokrates aynasında seyredecektir. Bu seyrediş aslında tek yönlü değildir. Platon’un Alcibiades diyaloğunda Sokrates kendisini ötekinde, Alcibiades’te seyrettiğini ima etmektedir. Söz konusu olan mimetik deneyimdir ve mimetik deneyim Ben’in başkasında özümsenmesi anlamına gelmektedir. Bir etkinlik olarak beliren iyi mimesis “kendini tanı” ilkesi ile ilişki içerisinde olan “kendilik kaygısını” da dikkate almayı gerektirir. Kendilik kaygısı olmadan kendini tanı ilkesinin bir yanılsamadan ibaret olacağı gerçeği modern zamanlarda anlaşılır bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kendinden emin modern özne tragedya şairlerinin büyük ustalıkla gerçekleştirdiği kötü mimesisi “kendim” dediği kartezyen projeye sıkı sıkı sarılarak ve sık sık değiştirerek deneyimlemektedir. Kimlik, kişilik, özne, kendilik kavramlarının iç içe geçtiği, bu nedenle her birinin bulanıklaşarak anlam yitimine uğradığı modern zamanlarda dialogos, öteki ile kurulan diyalektik ilişki ile belki yeniden bir anlam bulma yolu açabilir. Öteki; insanlar, ağaçlar, taşlar, hayvanlar, denizler, gökyüzü ve hatta insanın modern zamanlarda en büyük nesneye dönüştürdüğü insanın kendi bedeni de olabilir. Maurice Merleau Ponty şöyle diyor:

 “Vücudum her görendir hem görünürdür… Kendini gören olarak görmektir, kendine dokunan olarak dokunmaktır; kendisi için görünür ve hissedilirdir. Bir kendidir, her hangi bir şeyi ancak özümleyerek, kurarak, düşünceye dönüştürerek düşünen düşünce gibi saydamlıkla değil… görenin gördüğüne, dokunanın dokunduğuna, hissedenin hissettiğine dahil olmasıyla kendidir…”[32]


Kaynakça:

-Altuğ, Taylan, Son Bakışta Sanat, Yapı Kredi Yayınları, Cogito 200, 2012.

-Bumin, Tülin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, Yapı Kredi Yayınları, 2016.

-Detienne, Marcel, Arkaik Yunan’da Hakikatin Efendileri, Çeviri: Adem Beyaz, Pinhan Yayınları, 2012.

-Foucault, Michel, About The Beginning Of The Hermeneutics Of The Self, Lectures At Dartmouth College, 1980. Translated by Graham Burchell, The University Of Chicago Press,  2016.

-Foucault, Michel, Öznenin Yorumbilgisi, Collège De France Dersleri (1981-1982), Çeviren:  Ferda Keskin, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015.

-Giddens, Anthony, Modernity And Self-Identity, Self And Society in The Late Modern Age,  Polity Press, 2006.

-Joosse, Albert, Foucault’s subject and Plato’s mind: A dialectical model of self-constitution in the Alcibiades, Translated by Celal Sabancı, Yaşayan Platon, Çizgi Kitapevi, 2017

-Hegel, Georg Wilhelm Friedrich, The Phenomenology of Spirit, Self-Consciousness, Translated and Edited by Terry Pinkard, Cambridge University Press, 2018.

-Platon, Complete Works, Symposium, Alexander Nehamas and Paul Woodruff, Edited By  John M. Cooper, Associate Editor D. S. Hutchinson, Hackett Publishing Company, Cambridge 1997.

-Platon, Complete Works, Alcibiades, Edited by John M. Cooper, Associate Editor D. S. Hutchinson, Hackett Publishing Company, Indianapolis/Cambridge, 1997.

-Platon, Devlet, Book 3, Book 10, Edited by G.R.F. Ferrari, Translated: Tom Griffith, Cambridge Text In The History Of Political Thought, Cambridge University Press, 2000.

-Ponty, Maurice Merleau, Göz ve Tin, Çeviren: Ahmet Soysal, Metis Yayınları, 2016.

-Taylor, Charles, The Malaise Of Modernity, House of Anansi Press Ltd. Toronto, 2003.


[1] Platon, The Republic, Book 10, Edited by G.R.F. Ferrari, Translated: Tom Griffith, Cambridge Text In The History Of Political Thought, Cambridge University Press, 2000, 363.

[2] Platon, The Republic, Book 3, Edited by G.R.F. Ferrari, Translated: Tom Griffith, Cambridge Text In The History Of Political Thought, Cambridge University Press, 2000, 71.

[3] Platon, The Republic, Book 10, 316.

[4] Platon, The Republic, Book 10, 316, 317.

[5] Platon, The Republic, Book 3, 81.

[6] Platon, The Republic, Book 3, 83.

[7] Marcel Detienne, Arkaik Yunan’da Hakikatin Efendileri, Çev: Adem Beyaz, Pinhan Yayınları, 2012, 217.

[8] Plato, The Republic, Book 3, 84.

[9] Plato, The Republic, Book 3, 85.

[10] Plato, The Republic, Book 10, 319.

[11] Plato, Complete Works, Alcibiades, Edited by John M. Cooper, Associate Editor D. S. Hutchinson, Hackett Publishing Company, Indianapolis/Cambridge, 1997, 561.

[12] Platon, Complete Works, Symposium, Alexander Nehamas and Paul Woodruff, Edited By John M. Cooper, Associate Editor D. S. Hutchinson, Hackett Publishing Company, Cambridge 1997, 457.

[13] Platon, Complete Works, Symposium, 503.

[14] Taylan Altuğ, Son Bakışta Sanat, Yapı Kredi Yayınları, Cogito 200, 2012, 198.

[15] Platon, Complete Works, Symposium, 498.

[16] Charles Taylor, The Malaise Of Modernity, House of Anansi Press Ltd. Toronto, 2003, 95, 96, 97.

[17] Michel Foucault, About The Beginning Of The Hermeneutics Of The Self, Lectures At Dartmouth College, 1980. Translated by Graham Burchell, The University Of Chicago Press, 2016, 116.

[18] Michel Foucault, Öznenin Yorumbilgisi, Collège De France Dersleri (1981-1982), Çeviren: Ferda Keskin, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015.

[19] Michel Foucault, Öznenin Yorumbilgisi, Collège de France Dersleri, 1981-1982, 10, 16, 60.

[20] Michel Foucault, Öznenin Yorumbilgisi, Collège de France Dersleri, 1981-1982, 14, 17.

[21] Plato, Complete Works, Phaedrus, Alexander Nehamas and Paul Woodruff, 224.

[22] Albert Joosse, Foucault’s subject and Plato’s mind: A dialectical model of self-constitution in the Alcibiades, Translated by Celal Sabancı, Yaşayan Platon, Çizgi Kitapevi, 2017, 35.

[23] Albert Joosse, Foucault’s subject and Plato’s mind: A dialectical model of self-constitution in the Alcibiades, 39.

[24] Georg Wilhelm Friedrich Hegel, The Phenomenology of Spirit, Self-Consciousness, Translated and Edited by Terry Pinkard, Cambridge University Press, 2018, 108.

[25] Taylan Altuğ, Son Bakışta Sanat, 198.

[26] Anthony Giddens, Modernity and Self-Identity, Self And Society in The Late Modern Age, Polity Press, 2006, 71.

[27] Anthony Giddens, Modernity and Self-Identity, Self And Society in The Late Modern Age, 74.

[28] Tülin Bumin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, Yapı Kredi Yayınları, 2016, 50.

[29] Tülin Bumin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, 53.

[30] Michel Foucault, Öznenin Yorumbilgisi, Collège de France Dersleri, 1981-1982, 21, 22.

[31] Michel Foucault, Öznenin Yorumbilgisi, Collège de France Dersleri, 1981-1982, 22.

[32] Maurice Merleau Ponty, Göz ve Tin, Çeviren: Ahmet Soysal, Metis Yayınları, 2016, 33, 34.

Ayşe Acar
+ Son Yazılar