Okuma süresi: 5.2 mintues

Tarih bilinci kavramını bir çok bakış açılarıyla ele alıp incelemek olanak dahilinde. Yani bizi bugüne getiren çeşitli etkileri anlayarak, tarih süreci ile olan ilişkimizi kavrayarak, kim veya ne olduğumuza daha uzun bir perspektiften bakma çabası ve hatta buradan da nereye gidebileceğimizi öngörebilme ümidi. Doğal olarak zor bir çaba biçiminde ortaya çıkıyor. Ön yargılarımız, ideolojilerimiz, yanılsamalarımız, çarpıtılan tarih yazıları ve tabularımız vs, vs. bizi rahatlıkla istenmeyen bir yöne doğru sürükleyebilir. Bütün bu tehlikeli ve dikenli yolda yine de kendimize bir yön seçme çabasında bulunmamız gerekiyor. İşte bu yön tabelalarından birisi de doğa tarihi. Yani, doğanın nasıl bir devinim ve değişim içersinde olduğunu anlayabilirsek, insan olarak nereden gelip, nereye gittiğimizi de belki el yordamıyla anlayabiliriz. Yine kaçınılmaz olarak, doğa tarihi, arkeoloji, teoloji, eski varlık bilim vs, vs gibi birçok diğer disiplin/inançla kesişmekten kendisini kurtaramıyor. Zaten kurtarmasını beklemek de bana göre, fazla indirgemeci ve yanıltıcı bir yaklaşım olurdu. Öte yandan doğa tarihi, çeşitli yazar yaklaşımları, eleştirileri, diğer disiplinlerle olan ilişkileriyle ele alındığında, kütüphaneler dolusu ciltler ortaya çıkacaktır.

Ben, burada tarih bilinci, doğa tarihi, Darwin kesişmesinin özetinin satırbaşlarını ancak verebilecek kadar bir bilgiye sahibim. Bu bilgiler Darwin’in temel kitaplarını ve ona karşı olan eleştirileri Türkçe’ye çevirmemden kaynaklanan kısıtlı bir bilgi. Ancak, bu çalışmalarım esnasında, Darwin’e karşı yöneltilen eleştirilerin, din kökenli olanlardan daha da fazla olduğunu görerek, tarih bilinci çerçevesinde, bunları sizlerle paylaşmak istedim. Bu arada da yine satırbaşları olarak Darwin kuramının özetinin özetini aktardım.

Şeytanın elçisi mi, yoksa bir dahi mi? 1809 yılında bir doktor çocuğu olarak dünyaya gelen CHARLES DARWIN, hem çok okunan ve hem de birçok çevre tarafından eleştirilen ve özellikle din çevreleri tarafından lanetlenen bir yazardı. Evrim yaklaşımını ortaya atan ilk kişi olmamasına karşılık, kendisinin de tam kavrayamadığı bir biçimde kitapları çok sattı ve çok popüler oldu. Belki de toplumun böyle önemli bir tartışmaya en hazır olduğu dönemde kitaplarını yayınlamaya başladığı için bu başarıyı elde etti.

Öte yandan, zengin bir aileye damat olan ve migren ağrıları dışında (onun için önemli bir sorundu ve yazarlık döneminde kesintilere neden oldu) rahat bir yaşam süren Darwin, biraz dini çevrelere karşı olan çekingenliği, biraz da detaycılığı nedeniyle çalışmalarını uzun süre yayınlayamadı.

Titizliğini, şu cümlelerle belirtiyordu:

“Hızlı bir algılama gücü ve yüksek bir zekâya sahip değilim… uzun ve tamamen soyut bir düşünce dizgesini sürekli takip edebilme yeteneğim de kısıtlı…(ama) insanlık koşusu esnasında kişilerin kolayca dikkatinden kaçabilen olguların farkına varmakta ve onları dikkatlice izlemekte mükemmelim.”

Darwin çalışmalarını üst üste biriktire dursun, öte yandan konuyla ilgili olan başkaları da çalışıyorlardı. Onun Beagle gemisinde ve Galapagos takımadalarında farkına vardıklarının aynısını Wallace de başka bölgelerde keşfetmişti.

Peki neydi bu sonuçlar? Özetle şunlardı:

Bütün canlılar, bir veya birkaç türden gelmiştir.
Bütün canlılar bir anda ve her yerde yaratılmamıştır. Göçle yer değiştirirler.
Doğal seçilim canlıya yararlı olan özellikleri saklar.
Yararlı özellikleri biriktiren ve kalıtımla aktaran türler varolmayı sürdürür.
Diğerleri yok olurlar, çünkü hızlı nüfus artışına bağlı bir yaşam mücadelesi vardır.
Türler geliştikçe, karakter ıraksaması ile yeni türler oluşur.
Doğaya en iyi uyum sağlayan türünü sürdürür.
Bunun kanıtları doğada yoktur, çünkü zaman bu izleri silmiştir.

Wallace’nin ortaya çıkışı, (Darwin’e bir mektupla bulgularını yolladı) Darvin’i eserlerini bir an önce yayınlamaya zorladı ve o da popüler (ya da anti-popüler) bir kişi oldu.

Darwin kuramını açıkladığı zaman gen bilimi çok gelişmediği için, ya da gelişmelerin bir kısmından onun haberi olmadığı için, kitaplarında, birçok olguyu tam açıklayamadığını yer yer ifade etmek zorunda kalmıştır.

Öte yandan faydalı özelliklerin kalıtımsallaşması ve daha mükemmel bir ırkın ortaya çıkması bakış açısıyla kafatasçıların beğenisini kazanarak, bu bakımdan da çok eleştiri almıştır.

Sosyal açıdan bakılacak olursa; “değişime en iyi uyum sağlayanların soylarını devam ettirebileceği ve diğerlerinin yok olacağı” savı, acımasız kapitalizmin başarısı için bilimsel bir temel sağlamakla suçlanmıştır. 18. yüzyılda kapitalizmin, özellikle İngiltere’de ulaştığı gelişme aşaması ve Darwin’in temsil ettiği sınıf göz önüne alındığında, bu eleştiri de çok dikkate değer.

Darwin, bilimsel olarak tümevarım, yani tek olayları toplayarak genelleme yapma yaklaşımını seçmiş ve bunu savunmuştur. Buradaki en büyük tehlikelerden birisi yeteri kadar veri toplayamamak, diğeri ise ön yargılı veri toplamak olabilir.

Onunla ilgili olarak en çok ortada dolaşan eleştiriler ise dinsel kökenli olanlardır. Yine de, bilimsel açıdan bakıldığında, kanıtlanması zor olsa da, evrim kuramı, sonradan yapılan düzeltmeler ve katkılarla akla en yatkın olan bir yaklaşım gibi görünmektedir.

Orhan Tuncay
+ Son Yazılar