İnsanoğlu, yüzlerce yıldır hastalıklarla baş edebilmek için çeşitli yol ve yöntemler denemiş; çeşitli otlardan, hayvanlardan, deniz ürünlerinden şifa bulmaya çalışmıştır. Bu şifa arayışlarının içinde en ilginç olanlardan birisi de “müzikle tedavi”dir. Hem hekim hem de müzikolog kimlikleriyle İslâm tarihinin önemli kilometre taşlarından olan Zekeriya er-Razî (854–932), Farabî (870–950) ve İbn-i Sina (980–1037) müziğin tedavi edici etkisini incelemişlerdir. O zamandan başlayan “müzikle tedavi” geleneği, Selçuklu ve Osmanlı şifahanelerinde devam etmiştir.
Dünyaca ünlü Türk bilgini Ebu Nasr Farabî (870–950), müziğin insan bedenine ve ruhuna olan etkilerini incelemiştir. Farabî’nin en büyük özelliklerinden biri “kanun” sazını icat etmiş olmasıdır. Esrarengiz bir kişilik olarak tarihe geçen Farabî, bir gün bir müzik meclisinde bulunur. Meclisteki kimse onu tanımaz. Farabî, torbanın içinden bir çalgı çıkarır, aleti kurup çalar. Meclistekiler gülmeye başlarlar. Ardından aleti söküp başka bir tarzda çalar. Bu sefer kapıcıya varıncaya kadar, mecliste bulunan herkes uykuya dalar. Hatta denilir ki, Farabî meclistekileri uykuda bırakıp oradan ayrılır.
Türk İslâm tarihinin büyük isimlerinden biri olan İbni Sina da (980–1037), musikinin insan bedenine etkisini incelemiştir. Tedavinin etkili olması, hastanın aklî ve ruhî dengesini artırmak için çevresinin sevimli hale getirilmesi gerektiğini keşfetmiş, bunun için de musiki dinletmenin en etkili yollardan biri olacağını savunmuştur. Araştırmalarında kaynak olarak sık sık Farabî’ye başvuran İbn-i Sina, müzik notalarının insanın ruh hallerindeki iniş çıkışları temsil ettiğini tespit etmiştir. Ona göre müziği bize hoş gösteren, işitme gücümüz değil; o besteden çeşitli telkinler çıkaran idrak yeteneğimizdir. Yani, müziğin bizde uyandırdığı duygulardır.
Razî, Farabî, İbn-i Sina gibi Türk bilginlerinin ilk adımını attığı, psikolojik sebeplerle başlayan bedensel hastalıklarda (psikosomatik hastalıklar) ilâç, meşguliyet ve müzikle tedavi yöntemi, Selçuklu ve Osmanlı bilginleri tarafından geliştirilmiş ve 18. yüzyıla kadar başarıyla uygulanmıştır.
Müzikle tedaviden elbette ki sadece “müziğin kullanıldığı tedavi” anlaşılmamalıdır. Müzikle tedavi, “müziğin içinde bulunduğu tedavi” anlamına gelmektedir. Müzik, tek başına hiçbir fiziksel hastalık etkenini ortadan kaldıramaz, ancak her türlü hastalığın tedavisinde kullanılabilir. Mesela, depresyonlu kişilere müzikle tedavi uygulaması, içinde bulundukları mutsuz durumdan alıkoyup mutlu olmalarını sağlayabilir, ama fiziksel ve duygusal fonksiyonlarında anlamlı ve sürekli bir düzelme sağlayamaz. Bunun olması ancak, biyolojik tedavi yöntemlerinin ve psikoterapilerin birlikte kullanılmasıyla mümkündür.
Musikî biliminde, musiki icâdında, tıpta, astronomide ve fizik biliminde engin bir birikime sahip olan Farabî, bu bilimlerin birbirleriyle ilişkisini, özellikle musikinin diğer bilimlerle ilişkisini araştırmıştır. Hatta kesin bir bilgi olmasa da, Farabî’nin makamların etkilerinden şu şekilde bahsettiği rivayet olunur:
♪ Rast makamı: İnsana sefa yani neşe ve huzur duygusu verir.
♪ Rehavî makamı: İnsana bekâ yani sonsuzluk düşüncesi verir.
♪ Kuçek makamı: Hüzün, elem, keder duygusu verir.
♪ Büzürk makamı: İnsanda korku hissi uyandırır.
♪ Isfahan makamı: Hareket kabiliyeti ve güven hissi verir.
♪ Neva makamı: Lezzet ve ferahlık duygusu verir.
♪ Uşşak makamı: Gülme duygusu uyandırır.
♪ Zirgüle makamı: Uyku hali verir.
♪ Sabâ makamı: Şecaat yani cesaret ve kuvvet verir.
♪ Hüseynî makamı: Barış, sakinlik ve rahatlık hissi verir.
♪ Hicaz makamı: Tevazu, yani alçakgönüllülük verir.
Farabî, araştırmalarını daha da ileri götürmüş ve makamların günün hangi saatlerinde daha etkili olacağını belirlemiştir. Buna göre:
♪ Rehavî makamı: “Yalancı sabah” denilen, bugünün anlayışıyla imsak vakitlerinde etkilidir.
♪ Hüseynî makamı: Sabahleyin etkilidir.
♪ Rast makamı: Güneş iki mızrak boyu yükselince etkilidir.
♪ Buselik makamı: Kuşluk vaktinde, yani güneşin doğmasından 45 dakika sonraki zamanda etkilidir.
♪ Zirgüle makamı: Sabah ve öğle arası etkilidir.
♪ Hicaz makamı: İkindi vaktinde etkilidir.
♪ Irak makamı: Akşamüstü etkilidir.
♪ Isfahan makamı: Gün batarken etkilidir.
♪ Neva makamı: Akşam vakti etkilidir.
♪ Büzürk makamı: Yatsıdan sonra etkilidir.
♪ Zirefkent makamı: Uyku zamanı etkilidir.
Bugün dahi, camilerde ezan okunurken o vakte uygun makamı tercih etme geleneği devam etmektedir.
♪ Sabah vakitlerinde Sabâ, Hüseynî,
♪ Öğle vakitlerinde Uşşak,
♪ İkindi vakitlerinde Hicaz,
♪ Akşam vakitlerinde Irak ve Segâh,
♪ Yatsı vakitlerinde ise Rast ve benzeri makamlarla ezan okunmaktadır.
Enerji Bedenin Müzikle Aktive Edilmesi:
İnsanın görünen maddi bedeninin dışında görünmeyen dört sübtil bedeni vardır. Bunlardan biri de enerji bedenidir. Bu bedene bağlı yedi ana enerji merkezi (çakra) vardır. Yedi ana çakranın, yaşam enerjisiyle aktive edilmesinin en etkili yöntemlerinden biri de müziktir. Kâinattaki her varlık etrafına ses titreşimi yaymaktadır. Her varlığın kendine has frekansı vardır ve bir notaya haizdir. Ancak insan bilinen 7 ana notanın hepsine haizdir. Bu 7 nota enerji bedendeki yedi ana çakraya karşılık gelir. Bunlar:
Kök çakrası: Do
Alt karın çakrası: Re
Mide çakrası: Mi
Kalp çakrası: Fa
Boğaz çakrası: Sol
Alın çakrası: Lâ
Tepe çakrası: Si şeklindedir.
Bu notalar (Batı müziği anlamında) tüm dünyada bilinen ve kullanılan seslerdir. Bu sesler salt nota olarak doğru frekanslarında titreşirlerse, titreştikleri ortamda, kişide vb. yerlerde ilâhi yaşam enerjisini aktive ederler. Bu sistem en basit şekliyle böyledir. Ayrıca bu sesler kullanılarak doğru ahenk ve armoniyle (polifonik) bestelenmiş eserlerin etkisi ise insan üzerinde daha global şekilde etki yaratmaktadır.
Türk müziğine gelindiğinde bu sistem daha farklı etki etmektedir. Türk müziği tek sesli (monofonik) modal müziktir. Ana yapısını makamların perdeleri oluşturur. Bu yapısı itibariyle nota isimleri (Batıyla) hem aynıdır hem değildir. Bu bakımdan icrâ edildiğinde çıkan sesler çok farklılıklar gösterir. Çünkü Batı müziği ses sisteminde ses aralıkları 12 eşit aralığa bölündüğü halde, Türk müziğinde eşit olmayan 24 aralığa bölünmektedir. Bu da makamların en önemli özelliğini oluşturmaktadır. Buna göre çakralara karşılık gelen makamlar da şöyle sıralanmaktadır:
Kök çakrası: Cahargâh makamı (Canlılık ve enerji, hareket)
Alt karın çakrası: Dilkeş makamı (Farkındalık ve enerji dengelemesi)
Mide çakrası: Orta segâh makamı (Sakinlik ve huzur)
Kalp çakrası: Orta mahûr makamı (Ferahlık, neşe, sevgi duygusu)
Boğaz çakrası: Nihâvend makamı (Rahatlık ve emin olma duygusu)
Alın çakrası: Bayat-ı İsfâhan makamı (Sonsuzluk, özgürlük duygusu)
Tepe çakrası: Hariç segâh makamı (İlâhi huzur, saygı, hüzün)
Yukarıdaki duygusal durumlar genel olarak verilmiştir. Bu makamlardaki perdelerin doğru etkiyi yapabilmesi, icrâ eden kişinin ustalığıyla da alâkalıdır.
Kaynakça:
1) Nevcivan Özel kişisel araştırma ve incelemeleri
2) Dilara Trubach, “Çakralar ve Sağlık İlişkisi”, Anahtar Kitaplar Yayınevi, 2002
3) Deepak Chopra, “Mükemmel Sağlık”, İnkılâp Yayınevi, 1994
4) Üzeyir Hacıbeyli, “Azerbaycan Makam Musikîsinin Esasları”, Azerbaycan İlimler Akademisi 1985, Tümata Yayınları
5) Ekrem Karadeniz, “Türk Musikîsi Nazariye ve Esasları”, 1965