Okuma süresi: 16.54 mintues

Geniş anlamda yöntem, bir amaca ulaşmak için tutulan düzenli yol, sistem, usul olarak tanımlanmaktadır. Felsefî anlamda yöntem, Tür Dil Kurumu Sözlüğünde, bir gerçeğe erişmek için tutulan mantıklı düşünme yolu, metot olarak tanımlanır. Bilim alanında yöntem, bilgiye ulaşmak için kullanılan bir araçtır. Bilgi iki yoldan üretilir; bunlardan birisi görgül (ampirik) yol, öbürü bilimsel yöntemdir.

  1. Görgül (ampirik) yol: Duyumsama ve algılamayla bilgi oluşturma yoludur.
  2. Bilimsel yöntem: Bilimsel eğitimden geçmiş insanların belirli bir yöntemle ürettikleri bilgiler, bilimsel yöntemle elde edilmiş bilgilerdir. Örnek: “Yeryüzü üzerine düşen nesneler 9,8 m/s’lik ivmeyle hızlanarak düşerler.” Bu yöntemle üretilmiş bilgiler doğada denetlenir, geçerliği, başka bir deyişle doğruluğu kanıtlanır. Doğada denetlenmeyen bilgi, doğru bilgi, gerçek bilgi değildir.

Genel anlamda, yöntemin bir başka tanımı da şöyledir: Etimolojik olarak yöntem (metot) (belirli bir hedefe götüren yol) daha önceden saptanan düşünsel bir plân gereğince oluşturulan bir etkinliğin karakteridir. “Metota hareket etmek”, “metodik akıl” deyimleri metot (yöntem) sözcüğü bu anlamda kullanılarak üretilmiştir.

Bir metot (yöntem), ekonomik olarak belirli bir sonuca erişilmesini sağlamak için kullanılan işlemlerin, usullerin bütünüdür: piyano, stenografi, İngilizce veya Almanca metotları (yöntemleri) gibi

Bilimsel metot (yöntem) ise, gerçeğin bulunması ve kanıtlanması için kullanılan rasyonel usullerin bütünüdür. İcat (buluş) için yöntem mevcut değildir: Buluş sezgiden kaynaklanır. Ancak sezgi, rasyonel girişimlerle değil, kaprisli sıçrayışlarla hareket eder. Sezginin verileri çoğu zaman aldatıcıdır ve ciddî bir denetim ve eleştiriye tabî tutulması gerekir. İşte yöntemin, bu denetim ve eleştiri aşamasında devreye girmesi gerekir; bu müdahale gerçeğin ortaya çıkmasına neden olur.

Bilimde büyük gelişmeler, yeni bir araştırma yönteminin bulunmasını gerekli kılıyordu. Galileo, BaconStuart Mill ve Descartes bu alanda büyük çaba göstermişlerdir.

Bacon (1561-1626), bilimi, insanlığa yararlı yeni buluşlara imkân sağlayacak bir araç olarak görüyordu. O dönemde, insan toplulukları çok kötü şartlar altında yaşamaktaydı. Bu sıkıntılı durumlarında, sihir, büyü ve astrolojiden medet umuyorlardı. Oysa, onların daha iyi şartlar altında yaşayabilmeleri, ancak doğaya egemen olmalarıyla sağlanabilirdi.

Bacon, önce insanların neden yanlışa düşmüş olduklarını araştırmakla işe başladı. Bunun temelinde, üniversitelerde öğrenimin bozulmuş olmasının yattığını gördü. Bunun da sebebi, üniversitelerde skolastik düşüncenin egemen olmasıydı. Çünkü bu düşünce, doğru bilgiyle doğaya hakim olmak yerine, birkaç eski kitaba güvenmeyi öğretiyordu. Kullandıkları yöntem Aristo’nun mantığı idi. Bacon bu mantığın yeni “buluşlar için yeterli” bir araç olmadığına işaret etti. Çünkü bu yöntemde hızla, algılardan genel kavramlara yükselinir. Oradan kıyaslarla, orta terim bulunarak kanıtlamalar yapılır. Halbuki genel önermeler kanıtlanmış değildir; şu halde algılardan başlayarak adım adım genel kavramlara yükselmek gerekir. Ancak, düşünce kendi başına bırakılırsa, gerekli sabrı gösteremez. Nasıl yardımcısız el çok az şey yapmak gücüne sahipse ve araç onun gücünü artırabiliyorsa, aynı biçimde yöntem (yani bir araç) zihne uygulandığında onu hazırlar ve daha güçlü kılar.

Bacon’a göre:

  1. Biz birtakım şeyleri algılarız. Bacon buna algılanan nitelikler der.
  2. Bu algıları bizde meydana getiren güçler vardır. (Yalın tabiatlar).
  3. Sayıları sınırlı olan bu “yalın tabiat”ları meydana getiren formlar (kanunlar) vardır.

Bilimin amacı, bu formları (kanunları) bulmaktır. “Yalın tabiat”lara formlar arasında zorunlu bir bağ vardır. “Yalın tabiat” varsa form da vardır. Form yoksa, yalın tabiat da yoktur. İşte bilimin uygulayacağı yöntem bu formları bulmaya yarayacaktır. Bunun için, Bacon levhalar meydana getirmeyi önerir. Isının formunun bulunmasını da örnek olarak verir.

  1. Varlar Levhası: Birinci levhada ısının algılandığı şeyler art arda, hiçbir seçme yapılmadan yazılır.
  2. Yoklar Levhası: Burada tesbit edilmesi istenen, ısı algısının beklenip de algılanmadığı şeylerdir. Örnek verecek olursak, bir gökcismi olan Güneş’te ısı algılandığı halde, Ay’da algılanmaz.
  3. Dışarı Atmalar Levhası: Bu levhada, ısıyı meydana getiren “yalın tabiat”ın ne olacağı tesbit edilmeye çalışılır. Örneğin, Güneş bir gökcismidir ve sıcaktır. Ay da bir gökcismidir ve soğuktur. Şu halde “yalın tabiat” göğe ait olamaz.

Daha sonra, sıcaklığın ne gibi durumlarda artıp eksildiği tesbit edilir. Örnek verecek olursak, hayvanlar sıcaktır ve hareket edecek olurlarsa ısıları artar. Isıtılan suda da hareket artarsa ısı artar; aynı şey alev için de söz konusudur. Bacon bu çalışmalar sonunda da ısının formunun “kendine has bir hareket” olduğu sonucunu çıkarmıştır.

Yöntemin uygulanmasında, Bacon’ın önemle üzerinde durduğu bir nokta vardır. Birtakım önyargılar (Bacon bunlara “idoller” adını verir) insan zihnini bozar. Bunlar evreni olduğu gibi algılamamızı engeller. Belirli bir görüşü benimseyen bir kişinin, çevresindeki olayları olduğu gibi görmesi mümkün değildir. Kendimizi hatadan korumak, olanı olduğu gibi görmek istiyorsak, bu önyargılardan kurtulmamız gerekmektedir. Bacon, önyargılardan kurtulmak için bir yöntem geliştirmemiştir. Ancak Bacon, bir insan önyargılı olacağının bilincindeyse, kendisini hataya düşmekten koruyabilir düşüncesindedir.

Bacon’un bu yöntemi başarılı değildir. Buna dayanılarak, bir kanunun bulunması imkânsızdır. Bu başarısızlık, Aristo gibi formu düşünmüş olmasından, bilimin ne olduğu sorusuna açık bir cevap getirememesinden kaynaklanmıştır.

“Modern Bilim” denince, Galileo’nun kurmuş olduğu bilim, “Modern Felsefe” denince de, Bacon ve Descartes’ın kurmuş olduğu felsefe anlaşılır. Gerek felsefeyi, gerek bilimi “Modern” veya “Yeni” yapan şey, yöntemlerinin yeni oluşudur.

Descartes (1596-1650), akıl yürütmenin mükemmel bir örneği sayılan “kıyas” (sillojizm)’e dayanarak yeni bilgilere varılamayacağını anlamıştır. Onun gayesi, kendinden hiç şüphe edilemeyen “açık ve seçik” bilgiler bulmaktır. Bu bilgilere dayanılarak hiç “atlatma” yapmadan yine, doğrulukları “açık ve seçik” olan öteki bilgilere adım adım geçmektir. Bu gayeye ulaşmak için, Descartes, bütün bilgilerden “şüphe” etmekle işe başlamıştır. Buna “Şüphe Metodu”, yani, “şüpheyi metot olarak kullanma” da denir. Descartes’ın zamanı için yeni olan, modern olan davranışı budur. Bu davranışı ile, o, hem modern felsefeyi başlatmıştır, hem de “Analitik Geometri”yi kurmuştur. Descartes bilimde, bir araştırmaya başlamadan önce, ilkin, şüphe haline büründükten sonra “Apaçıklık”, “Analiz”, “Sentez”, “Sayma” yöntemlerini dikkatlice uygular.

Felsefede Descartes, zihindeki her türlü bilgiden, hattâ Tanrı’nın ve dış alemin varlığından bile şüphe ederek işe başlamış, şüphesiz ve apaçık bir dayanak noktası buluncaya kadar devam etmiştir. Bu dayanak noktası, onun şüphe etmekte olmasının şüphesiz oluşudur. Şüphe etmekte olmak demek, bir anlamda düşünme halinde olmak demektir. Düşünce halinde olabilmek için var olmak gerekir, işte bu yüzden felsefede, Descartes’ın bulmuş olduğu ilk açık-seçik ve kesin bilgi, “Düşünüyorum, o halde varım”dan ibaret olan bilgidir, insanın düşünmekte oluşu hakkındaki bu bilgi, bilincin varlığı hakkında açık-seçik ve kesin bilgidir.

Descartes, açık-seçik zannettiği bilgilerden kurulu bir piramit olmuştur. En altta, tabanda, bilincin varlığı hakkında doğrudan doğruya elde edilmiş açık-seçik bir bilgi, onun üstünde de alemin varlığı hakkında kesin bilgi bulunmaktadır. Başka bir deyişle, insanın bilinci var olduğuna göre, Tanrı vardır. Tanrı var olduğuna göre, dış alem vardır. Kesin bilginin kökünde Metafizik bulunur; onun üstünde, gövdede Fizik bulunur; onun üstünde de dallarda Tıp, Mekanik ve Ahlâk bulunur.

Yöntemin önemi, Descartes ve Bacon tarafından abartılmıştır: “Bizim buluş yöntemimiz” der Bacon, “zihinlerin nüfuzuna ve takatine çok az avantaj tanımaktadır; denilebilir ki onları aşağı yukarı eşit yapmaktadır.” Descartes’ın Yöntem Hakkında Nutuk adlı eserinin ilk bölümü, şu ünlü düşünce ile başlamaktadır: “Sağduyu dünyada en iyi paylaşılmış bir şeydir”, yani sağduyu herkeste eşit olarak vardır. Bu nedenle, “iyi bir zihne sahip olmak yeterli değildir, önemli olan onu iyi bir şekilde kullanmaktır”.

Başka filozoflar ise, yöntemin önemini küçümsemişlerdir: “Dehanın kuralları yoktur, deha için yöntem sadece bir engeldir” demişlerdir.

Stuart Mill’in (1806-1873) Yöntemleri:
Bacon, eşyanın mahiyeti ile meşgulken, John Stuart Mill olayların (fenomenlerin) sebebini aramakla yetiniyordu. Bunu gerçekleştirmek için de, dört kural veya yöntem geliştirmiştir.

    1. Uygunluk (Mutabakat) Yöntemi

Kural: “Eğer olayın iki veya daha fazla seçeneğinde ortak bir keyfiyet varsa, bütün seçeneklerin uygunluk arzettiği keyfiyet olayın sebebi (veya sonucudur).”
Örnek: Çiyde, yazın su sürahisinde, kışın camlarda, ısınan tencere kapağının altında buğu vardır. Bütün bu seçeneklerde, bir tek ortak hal vardır: Buğunun üzerinde bulunduğu nesnenin etraftaki diğer nesnelere oranla daha soğuk olması. Demek ki, soğukluk olayın sebebidir.

    1. Farklılık Yöntemi

Kural: “Eğer bir durumda olay gerçekleşiyor ve başka bir durumda da gerçekleşmiyorsa ve bu iki durumun da, bir tanesi hariç, bütün paydaları ortaksa, her iki durumdaki fark, netice veya sebeptir veya olayın sebebinin gerekli bir bölümüdür.”
Örnek: Normal koşullar altında, çalan bir zili işitiyorum, fakat pnömatik bir makinenin fanusu altında çalan bir zili işitemiyorum. Bu iki durum arasındaki fark, fanusun içinde hava olmamasıdır. Demek ki, sesin duyulmasını sağlayan havadır.

    1. Beraber Bulunan Değişmeler Yöntemi

Kural: “Bir olay belirli bir şekilde değişirken, her defasında başka bir olay da aynı şekilde değişiyorsa, birinci olay ikincisinin sebebi veya sonucudur veya bu iki olay birbirine illiyet (nedensellik) rabıtası ile bağlıdır.”
Örnek: İçinde zil çalmakta olan bir pnömatik makinenin fanusu içine hava verilince, hava miktarı arttığı ölçüde, zilin sesi daha iyi duyulmaktadır.

  1. Bakiyeler Yöntemi

Kural: “Bir olaydan, bazı geçmiş olayların etkisi olduğu bilinen bölümü çıkarın, olayın bakiyesi, arta kalan önceki olayların etkisidir.”
Örnek: Leverrier tarafından Neptün gezegeninin keşfedilmesi: Uranüs’ün izlediği yörünge, astronomik hesaplarla saptanan yörüngeden farklıydı; bu fark veya bu bakiye Leverrier’nin, henüz bilinmeyen bir gezegenin mevcut olduğu varsayımını gündeme getirmiştir. Nitekim Gall teleskobunda, Leverrier tarafından gösterilen yerde yeni bir gezegen görüldü. Bu gezegene Neptün adı verildi. 1915’te, Amerikalı astronom Lowell, Leverrier gibi yaparak, bilinmeyen bir gezegenin varlığını açıkladı; 1930’da bu gezegenin astronomik fotoğrafı çekildi ve gezegene Pluton adı verildi.

Değerlendirme: Bilimin amacı sadece sabeplerin saptanmasından ibaret değildir. Bilim aynı zamanda, nesnelerin bileşimini ve özelliklerini araştırır, örneğin hücrenin ve atomun bünyesini, ışığın hızını. Dahası, sebeplerin saptanması usulü olarak da bu dört yöntem, bilim alanında Stuart Mill’in onlara atfettiği rolü oynamamaktadır.

  1. Mantıksal bakımdan, bu dört yöntem mutlak bir değere sahip değildir. Bakiyeler yöntemi, keşfedilecek bir meçhul olduğunu gösterir ve araştırmayı doğurur, fakat keşfe götürmez.
  2. Psikolojik bakımdan, Stuart Mill, deneysel bilimlerde tümdengelimin büyük bir rol oynadığını ve büyük buluşlar yapılmasını sağladığını kabul etmekle beraber, bilimsel araştırmada gerçek bir değeri olduğunu kabul etmemektedir. Eğer bakiyelerin, uygunlukların veya beraber bulunan değişmelerin gözlemlenmesi zihinde bir varsayım doğuruyorsa, bilim adamı, varsayımın doğru veya yanlış olduğunu kanıtlayacak gözlemleri ve deneyleri tümdengelim ile saptar. Claude Bernard bu hususu çok iyi biliyordu.

Yöntem konusunda orijinal bir düşünce Claude Bernard tarafından ifade edilmiştir. Onun için zekâ esastır: “Yöntem, fikirleri olmayanlara yeni ve verimli fikirler vermez; yöntem sadece, fikirleri olan kimselerin fikirlerini yönlendirmeye yarar.” Zekâ, aksine, yöntem kullanmamış bir kimseye yöntemden faydalanmayı öğretir.

Fakat, zekâ buluşta değil de, gerçeğin kanıtlanmasında yöntemin yardımından faydalanmaktadır. İlimler alanında çok kıymetli olan buluş dehası, kötü bir yöntem tarafından engellenir. Yöntem, bilimin sonuçlarının açıklanmasında işe yaramaktadır; iyi bir profesör, bilgisi çok geniş olan değil, yöntemi kaliteli olandır.

Bilimsel veya Deneysel Yöntem:

Doğa bilimleri hammaddeyi ve canlı varlıkları inceler. Fizik biliminin konusu, maddelerin ortak özellikleri ve onların mahiyetini değiştirmeyen değişikliklerdir. Kimya, her maddeye ait bireysel özellikleri ve onların cinsini değiştiren değişiklikleri incelemektedir.

Yaşayan varlıklar biyolojinin inceleme alanına girer; anatomi, organları inceler ve betimler; fizyoloji, organların işlevlerini araştırır. Zooloji ve botanik ise, hayvanları ve bitkileri sınıflandırır. Bu açıklamadan sonra, doğa bilimlerinin yöntemi olan bilimsel veya deneysel yöntemi şu şekilde tanımlayabiliriz: Bilimsel yöntem, özel olaylardan genel kanunlar elde edilmesine yarayan rasyonel işlemlerin bütünüdür.

Bacon gibi, Stuart Mill de, çok geniş bir kültürü olmasına rağmen, bir bilgin değildi ve hiçbir bilimsel buluş yapmamıştı; onun yönteminin kuralları kişisel deneyiminden kaynaklanmamıştı, ama deneylerle telkin edilmişti ve genellikle “a priori” idi. Claude Bernard ise aksine, önemli bilimsel buluşlar yaptıktan sonra, yöntemsel kurallarını kendi öz deneylerinden çıkarmıştır.

Bilimsel (deneysel) yöntemin yürüyüşü Claude Bernard tarafından şu şekilde şematize edilmiştir: “Olay fikir telkin eder; fikir deneyi yönetir; deney fikri muhakeme eder.” Buradan, yöntemin klasik üç aşaması ortaya çıkmaktadır: olayların gözlemlenmesi, varsayım veya olaylar tarafından ilham edilen fikir, amacı varsayımı denetlemek olan deneyleme.

Bu üç aşamaya çoğu zaman bir dördüncü aşama daha eklenmektedir; tümevarım (induction). Bu aşama, münferit (bireysel) bir olayda gözlemlenen ilişkiyi genellemekten ibarettir. Gerçekte, gözlemleme sonucu genelleme kendiliğinden meydana gelir: Çünkü sebep-sonuç ilişkisi denilince, gerekli ilişki yani genel ve değişmez ilişki akla gelmektedir.

    1. Gözlemleme

Olayların sebep ve kanunlarını bulmak amacıyla bunların dikkatli bir şekilde izlenmesidir. Gözlemlemenin şartları şöyledir:

      1. Gözlem yapacak kişinin göz ve kulaklarının iyi durumda olması gerekir. Öte yandan, çoğu zaman gözlemleme için kronometre, barometre, termometre, dürbün, sismograf gibi cihazlara ihtiyaç vardır.
      2. Gözlemcinin bilimsel bilgisi ve sezgi gücünün yeterli olması gerekir.
      3. Gözlemcinin tek bir fikre saplanmadan, akla gelen her türlü fikir doğrultusunda gözlem yapması, fakat uygun olmayan fikirleri sistematik olarak tasfiye etmesi gerekmektedir.
    1. Varsayım

Başka olaylarla çelişmemesi şartıyla, olayların mantıklı bir şekilde açıklanmasıdır. Bilimsel varsayımın:

      1. Olaylar tarafından telkin edilmiş olması,
      2. Kesin bir olaya ters düşmemesi,
      3. Olaylarla denetlenmesinin mümkün olması gerekir.
    1. Deneyleme

Deneyin sistematik bir şekilde kullanılmasıdır. Bilimsel anlamda deney, bir varsayımın kontrol edilmesi amacıyla harekete geçirilen bir gözlemlemedir.

Fikir veya varsayım, deneyi deneysel usavurma aracılığıyla yönetir. Deneysel usavurma varsayımdan, deneyim kontroluna tabî bir sonuç çıkartır. Sonuç, deneyin getirdiği olaylara uygunsa, varsayım doğrulanmış olur. Aksine, olaylar sonuca uygun değilse, varsayımın yanlış olduğu anlaşılır.

Bilimsel çalışma olarak, Toricelli ve Pascal’ın, suyun cam tüplerde yükselmesine ilişkin varsayımının denetlenmesinden söz edilebilir. Atmosfer basıncı, suyun cam tüplerde yükselmesinin sebebi ise; sıvının yüksekliği, irtifa ve kullanılan sıvının yoğunluğu ile ters orantılı olacaktır. Deney, varılan sonucun gerçeğe uygun olduğunu göstermiştir. Varsayım doğrudur.

  1. Sonuç (Genelleme)

Elde edilen sonuç, ispat edilmiş olan varsayımdır. Aynı sebepler mevcut olduğunda aynı sonuçların elde edildiği, deneyler sonunda anlaşıldığından, varılan sonuçlardan genel bir kural veya bilimsel bir kanun elde edilir: Lavoisier Kanunu, Mariotte Kanunu, Avogadro Kanunu, Gay-Lussac Kanunu, Arşimet Kanunu, Newton Kanunu gibi.

 

Manevi Bilimlerde Bilimsel Yöntem

Manevi bilimler, nesnesi insanın manevî faaliyetlerini gündeme getiren realiteler olan bilimlerdir. Bellibaşlı manevî bilimler şunlardır: 1- Psikoloji, 2- Tarih, 3- Sosyoloji.

Manevî bilimler de olayları incelerken bilimsel yönteme başvururlar; fakat onu nesnelerine uyarlarlar.

Psikoloji, bilinç olaylarını inceleyerek bunları düzenleyen kanunları bulur. Diğer bilimlerde olaylar, duyular aracılığıyla öğrenilir. Psikolojide ise, olaylara doğrudan doğruya bilinçle, dolaylı olarak da duyularla ulaşılır.

Tarih biliminde de, olayları gözlemleme usulü geçerlidir. Tarihte gözlemleme eski belgelerin bulunması ve okunup çözümlenmesi şeklinde olur. Bundan sonra, tarihçi veya arkeolog bir varsayım ortaya atabilir. Tarih biliminde, deneyleme yerine kıyaslama usulüne başvurulur. Çeşitli ülkelerde çeşitli zamanlarda gerçekleşmiş olayların birbiriyle kıyaslanması ve bu olayların benzer yanlarının bulunması, tarihçinin sorduğu soruya cevap oluşturabilir ve varsayım doğrulanabilir.

Sosyoloji, toplumsal olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Sosyolojide varsayımın şekillenmesi, aynı doğa bilimlerinde olduğu gibidir. Bir olayın varlığı, yokluğu ve değişiklikleri ile diğer bir olayın varlığı, yokluğu ve değişiklikleri arasındaki benzerlik, bir illiyet (nedensellik) ilişkisi fikrini doğurur.

Sosyolojide, maddenin incelenmesi gibi deneyler yapılması mümkün değildir. Gerçek deneyleme yerine yapay bir deneylemeye gidilir. Bir olayla ilgili istatistikler incelenir. Örneğin, bekârlarda intihar olayına, evlilere oranla daha çok rastlanması, aile kurumunun intihara engel olduğu varsayımını gündeme getirmektedir. İstatistikler göstermektedir ki, intihar edenlerin sayısı, aile mensupları kalabalık ise azalmakta, özellikle çocuklar varsa, daha da düşmektedir. Böylece, varsayım doğrulanmış olmaktadır.

Bütün toplumlarda olduğu gibi, toplumumuzda da bilim adamları vardır ve bu kişiler, meslekleri gereği, bilimsel yönteme sık sık başvurmaktadır. Ancak, ne var ki, hepimiz bilim adamı değiliz. O halde, “Bilim adamı olmayan bizlerin bilimsel bilgiye ve bilimsel yönteme gereksinimi var mı? Şeklinde bir soru akla gelebilir. Bizler, toplumun bir bireyi ve aydın bir vatandaş sıfatıyla, her zaman, her yerde gerçeği aramak zorundayız. Kaldı ki, gündelik hayatımızda da, bazı gerçekleri arayıp bulmaya ihtiyacımız vardır. Bizi bu gerçeklere basitleştirerek uygulayacağımız bilimsel yöntem ulaştırır.

KAYNAKÇA:

  1. Felsefeye Giriş, Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı, 1985.
  2. Paul Foulquie, Precis de Philosophie, Cilt II.
Aytaç Barkot
+ Son Yazılar